KÜTÜPHANE | EKONOMI-POLITIK

Üretici Güçler ve Üretim İlişkileri

 

      Üretim">

KÜTÜPHANE | EKONOMI-POLITIK

Üretici Güçler ve Üretim İlişkileri

 

      Üretim, hangi aşamada olursa olsun, daima iki yön içerir: üretici güçler ve üretim ilişkileri.
      Üretici güçlerden
, toplum tarafından yaratılmış olan üretim araçları ve her şeyden önce iş aletleri ve bunun yanında maddi varlıkları üreten insanlar anlaşılır. Burada, kendi edindikleri bilgileri, kendi deneyleri ve kendi iş alışkanlıkları sayesinde üretim aletlerini harekete geçiren ve onları yetkinleştiren, yeni yeni makineler yapan ve aynı zamanda da kendi bilgilerini artıran insanları özellikle belirtmek gerekir. Onlar, bu eylemleriyle, üretici güçlerin ve sürekli olarak çoğalan maddi nesnelerin üretimine katkıda bulunurlar.
      Ama insanlar, maddi varlıkları, tek başlarına değil, gruplar ve ortaklıklar halinde, birarada eylemde bulunarak üretirler. Örnek olarak, çağımızdaki bir ayakkabı fabrikasını ele alalım. Ayakkabı gibi bir tek meta yapımında, fabrikada kaç işçi çalışır? Yüzlerce ve hatta binlerce. Bu fabrikanın çalışması için gerekli olan makine, kösele, iğne, iplik ve benzeri eşyanın yapımında çalışan işçilerin sayısı, sözkonusu ayakkabı fabrikasında çalışmakta olan işçilerin sayısından çok daha fazladır. Bu gösterir ki, maddi varlıkların üretiminde insanlar, kendi aralarında bağlantı kurmuşlardır ve birbirlerine bağlantılıdırlar, ve kendi aralarında belirli ilişkiler kurmuşlardır.
      Üretim süreci içinde insanlar arasında meydana gelen maddi varlıkların değişim ve dağıtım ilişkilerine, Marks, üretim ilişkileri ya da ekonomik ilişkiler adını vermiştir. Bu ekonomik ilişkiler, işbirliği ve her türlü sömürüden uzak, özgür kişiler arasında, yardımlaşma şeklinde olabileceği gibi, insanın insan tarafından sömürüsü şeklinde de olabilir. Burada sözkonusu olan, toprak ve toprakaltı, [sayfa 16] ormanlar, fabrikalar, atelyeler, iş aletleri vb. üretim araçlarının mülkiyetinin kime ait olduğudur. Bu üretim araçlarının mülkiyeti, bütün topluma ait değil de, özel kişilere, toplum gruplarına ya da birbirinden ayrı sınıflara ait olduğu, yani özel mülkiyet şeklinde olduğu zaman, insanın insan tarafından sömürüsü, egemenlik ve bağımlılık ilişkileri üzerine kurulmuş olduğu ortaya çıkar. Kapitalist düzende, işçiler, üretim araçlarından yoksun oldukları için, kapitalistlerin çıkarına çalışmak zorundadırlar. Sosyalist düzende, üretim araçları toplumun mülkiyetindedir, bundan dolayı da insanın insan tarafından sömürüsü yoktur ve insanlar arasındaki ilişkiler, kardeşçe işbirliği ve sosyalistçe yardımlaşma üzerine kurulmuştur.
      İnsanların, üretim araçları karşısındaki tavrı, onların, üretimde yerini ve durumunu, emek ürünlerinin dağılım tarzını belirler. Örneğin, kapitalist düzende, işçiler tarafından imal edilen bütün ürünlere, üretim araçlarını elinde bulunduran burjuvazi sahip çıkar; oysa, işçilerin büyük çoğunluğu yoksulluk içindedir. Sosyalist rejimde, üretim araçları halka aittir (toplumsal mülkiyettir), tüketim nesneleri, herkese emeğine göre bölüştürülür, maddi ve kültürel hayatın sürekli olarak yükseltilmesi, bütün emekçiler için güvenlik altındadır. İşte, insanlar arasındaki üretim ilişkilerinin (ekonomik ilişkilerin) özü budur.
      İnsan toplumunun evrim tarihi, başlıca beş tip üretim ilişkisi tanır: ilkel komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum ve komünizmin ilk aşamasına tekabül eden sosyalist toplum. Bu şekillenmelerin herbirinin temelini, üretim alet ve araçlarının mülkiyet şekli belirler. Bundan dolayıdır ki, köleci, feodal ve kapitalist düzenlerde, üretim ilişkileri, üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanır. Özel mülkiyet, geçmişte ve bugün, kaçınılmaz olarak, toplumu, sömürenler ve sömürülenler şeklinde hasım sınıflar olarak bölünmeye götürmüştür. Köleliğin, feodalizmin ve kapitalizmin niteliğini sınıf mücadelelerinin teşkil etmesi, bundan dolayıdır. Sosyalist düzende böyle değildir, burada, üretim ilişkilerinin [sayfa 17] temelini, üretim araçlarının sosyalist, toplumsal mülkiyeti teşkil ettiği için, sınıf mücadeleleri yoktur; toplum, dost sınıflardan oluşmuştur: işçilerden, köylülerden ve aydınların toplumsal katından.
      Üretici güçler ve üretim ilişkileri, tümü ile üretim tarzını oluşturur.
      Her ne kadar, üretici güçler ve üretim ilişkileri birliği, üretim tarzını teşkil ediyorsa da, onlar da farklı görüntülerdedir. Onların arasında da karşılıklı eylem ve karşılıklı etki vardır. Üretimin yetkinleştirilmesi, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin de geliştirilmesine neden olur.
      Üretici güçler, üretim tarzının en hareketli öğesidir; sürekli olarak değişirler; çünkü insanlar, iş aletlerini durmadan yetkinleştirirler ve maddi üretim konusundaki deneylerini sürekli olarak artırırlar. Üretim ilişkilerine gelince: onlar da üretici güçlerin gelişme düzeyindeki değişmeye uygun olarak değişirler ve sözkonusu güçlerin gelişmesi üzerinde kendilerine düşen etkiyi yaparlar.
      Üretim ilişkileri, üretici güçlerin gelişme düzeyine tekabül ettiği zaman, üretimci güçler başarılı bir gelişme gösterirler. Sosyalist ülkeler, üretici güçler düzeyi ile üretim ilişkileri arasında böyle bir uyumluluğun örneğini vermişlerdir. Bu ülkelerde, üretim araçları, toplumsal mülkiyet üzerine kurulmuş olduğundan, üretim, bunalım ve işsizlik olmadan, uyumlu bir hızla gelişir.
      Üretim ilişkileri, üretici güçlerin düzeyine uygun düşmediği zaman, üretimin gelişmesini dizginler. Günümüzün kapitalist ülkeleri, üretim ilişkileriyle üretici güçlerin düzeyi arasındaki uyumsuzluğun örneğini vermektedir. Bu ülkelerde, üretim, sosyalist ülkelerde olduğundan çok yavaş gelişir ve hatta ekonomik bunalımlar sırasında daha da geriler; milyonlarca emekçi işlerini kaybeder ve işsizler ordusunun sayısı kabarır. Burjuva toplumda, üretici güçlerin gelişmesini önleyen bu durumun nedeni, üretim araçlarmin kapitalist sınıfın mülkiyetinde olmasıdır.
      Üretici güçlerin belirli bir gelişme düzeyine ulaşması, [sayfa 18] üretici güçlerin bu gelişmesine uygun düşecek üretim ilişkilerini gerektirir. İşte, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki uygunluk üzerine, Marx'ın bulduğu ekonomik yasa budur. Bu yasa, toplumsal devrimlerin ekonomik temelini gösterir. Üretim ilişkileri, üretici güçlerin gelişmelerinin ayakbağı olduğu zaman eski üretim ilişkilerinin yerini, yeni üretim ilişkilerinin alması zorunludur. Uzlaşmaz karşıt sınıflara bölünmüş bir toplumda, üretim ilişkilerinin değişmesi, daima toplumsal bir devrimle olur. Mevcut üretim ilişkilerinden çıkarı olan sınıflar bulundukları yeri kendi gönülleriyle terketmezler. Örneğin Birleşik Devletler kapitalistleri, sahibi bulundukları, düzenlerinden, fabrikalarından, demiryollarından vazgeçebilirler mi? Hayır, hiçbirinden asla vazgeçemezler, çünkü özel mülkiyet onlara emekçileri sömürme ve şaşaalı bir yaşam sürme olanağı vermiştir. Üretici güçlerin gelişmesini frenleyen eski üretim ilişkilerini değiştirip, yerine gerekli üretim ilişkilerini koymak için, insanın insan tarafından sömürülmesini kaldırma yeteneğinde bir toplumsal güç gereklidir. Kapitalist toplumda, bu güç, işçi sınıfı tarafından temsil edilir. Müttefiği köylülük ile kendisinin, sömürüyü ortadan kaldırmakta hayati çıkarı vardır.
      Ancak uzlaşmaz karşıt sınıfların bulunmadığı sosyalist toplumda, üretim ilişkilerinin gelişmesi toplumsal devrimle değil, üretici güçlerin büyümesine parallel olarak sistemli bir değişme ile olur.
      Toplumun temeli ile üretim tarzı arasında bir ayrım yapmak yerinde olur. Temel ile, üretici güçlerin belirli bir düzeyindeki durumuna göre, sözkonusu toplumda egemen olan üretim ilişkilerinin tümü anlaşılır. Toplumun temeli, uzlaşmaz karşıtlıkta olabilir ya da uzlaşmaz karşıtlıkta değildir. Köleci, feodal ve kapitalist toplumların temellerinde uzlaşmaz karşıtlık vardır, çünkü bu toplumlar üretim araçlarının özel mülkiyeti üzerine, egemen ve bağımlılık ilişkileri üzerine, insanın insan tarafından sömürülmesi üzerine kurulmuşlardır. Sosyalist toplumun temelinde uzlaşmaz karşıtlık yoktur, o, [sayfa 20] hiç bir sömürünün olmadığı üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti üzerine kurulmuştur.
      Temel, kendisine uygun düşen üstyapıyı ortaya çıkarar ve onun gelişmesini belirler. Üstyapı denince, siyasi, felsefi, hukuki, artistik, dini vb. Kavramlar ve bunlara uygun düşen kurumlar anlaşılır. Sınıflı toplumda, üstyapı, bir sınıf niteliği taşır. İktidardaki sınıf, kendi çıkarlarını korumak için, kendi anlayışına uygun kuruluşları yaratır.
      Temel, üstyapıda olduğu gibi, ancak belirli bir dönemde varolur. Her temel değişikliği, üstyapı değişikliğini de birlikte getirir. Feodal temelin değişmesiyle ve kendi yerini kapitalist temelin almasıyla, kapitalist üstyapı da feodal üstyapının yerini almıştır; sosyalist temelin meydana çıkması, bir sosyalist üstyapının meydana çıkmasını ve kapitalist üstyapının çökmesini de beraberinde getirmiştir. Üstyapı, bütünü ile temel tarafından meydana getirilmekle birlikte, bazı yeni üstyapı unsurları, eski toplumun bağrında doğmuştur, çünkü, burada öncü sınıfın fikir ve kavramları ortaya çıkar. Örneğin, işçi sınıfı ideolojisinin, yeni devrimci sınıf proletaryasının ideolojisinin oluşması gibi.
      Üstyapı, temel tarafından yaratılır. Ama doğumundan sonra, o temel karşısında edilgin kalmaz, ona etki yapar, onun oluşmasına ve sağlamlaştırılmasına yardım eder. Üstyapı, ilerici bir rol oynayabildiği gibi, gerici bir rol de oynayabilir. Kapitalist temelin üstyapısı, bu anda son derece gericidir, çünkü, bugünkü aşamasında, kapitalizm, üretici güçlerin gelişmesini dizginliyor. Sosyalist temelin üstyapısı da, karşıt olarak, ilerici bir rol oynamaktadır, çünkü, sosyalizmde, politik iktidar, üretici güçlerin gelişmesini kolaylaştırır, ve böylece de komünist toplumun kuruluş hazırlıklarının gerçekleştirilmesine katkıda bulunur.
      Üretici güçler ile üretim ilişkilerinin birliği devam ettiği sürece, maddi varlıkların üretim tarzı ve ona tekabül eden üstyapı, toplumsal-ekonomik bir oluşum meydana getirir.
      Tarih başlıca beş toplumsal-ekonomik oluşum tanımaktadır: [sayfa 21] ilkel komün, kölecilik, feodalizm, kapitalizm ve ilk aşaması sosyalizm olan komünizm. Bunlardan herbirinin kendi ekonomisi, kavramları, fikirleri ve kurumları vardır. Evrimleri, bir aşağı aşamadan bir üst aşamaya geçişle olur. Feodalizmin yerini kapitalizme bırakması, ve kapitalizmin yerini, komünizmin ilk aşaması sosyalizme bırakması böyle olmuştur. Toplumun gelişme yasaları, toplumsal-ekonomik oluşumların ortaya çıkışının, evriminin ve kayboluşunun temelidir.