KÜTÜPHANE | EKONOMI-POLITIK

2- ULUSAL GELİR

Ulusal Gelir Nedir?

     

      Toplam toplumsal ürün denince">

KÜTÜPHANE | EKONOMI-POLITIK

2- ULUSAL GELİR

Ulusal Gelir Nedir?

     

      Toplam toplumsal ürün denince, örneğin bir yıllık sürede, toplumda üretilen maddi malların tüm kitlesinin anlaşıldığını görmüştük.
      Değişmeyen sermaye yıpranması, toplumsal ürün üzerinden [sayfa 156] karşılanır, çünkü bu, üretim araçlarının yeni imal edilen ürüne aktarılan değeridir. Toplumsal üründen geri kalanı (değişen sermaye ile artı-değer) yıl içinde yeni yaratılan bir değerdir. Toplam toplumsal ürünün bu bölümü, kapitalist toplumun ulusal gelirini oluşturur.
      Örneğin, herhangi bir ülkede, bir yılda, 60 milyarı bir yıl içinde yıpranan üretim araçlarının karşılanmasına giden 90 milyar dolarlık meta üretilirse, ulusal gelir 30 milyar dolara eşit olacaktır.
      Ulusal geliri, maddi şekli bakımından kişisel tüketim nesneleri ile üretimin artırılmasına ayrılan üretim araçları dilimi oluşturur.
      Kapitalist rejimde, ulusal gelir, maddi malların üretiminde, sanayide, tarımda, inşaatta, ulaştırmada, vb. çalışan emekçiler tarafından yaratılır. Ulusal geliri işçiler, köylüler, zanaatçılar ve maddi üretimde doğrudan doğruya istihdam edilen aydınlar yaratır.
      Üretken olmayan dallar, ulusal gelir yaratmazlar. Bunlar, devlet örgütü, kredi, ticaret (dolaşım alanında üretim sürecini uzatan işlemler hariç), ordu, sağlık kurumları, tiyatro ve benzerleridir. Bu dallarda yapılan bütün harcamalar, üretim alanında yaratılmış olan ulusal gelir üzerinden peşinen karşılanmışlardır.
      Ulusal gelir, maddi üretim alanında yaratılmış olduğundan, bunun çoğalması, üretim dallarında çalışanların artmasına ve emek üretkenliğinin yoğunlaşmasına bağlıdır.
     

Ulusal Gelir Dağılımı

     

      Kapitalist rejimde, ulusal gelir dağılımı, sınıfsal bir nitelik taşır. Bu dağılım, emekçilerin yararına değil, sömürücülerin yararına yapılır. Ulusal gelirin birinci dağılımı ile ikinci dağılımı arasındaki farkı ayırdetmek gerekir.
      Kapitalist rejimde, ulusal gelir, her şeyden önce kapitalistlere gider. Birinci durumda ulusal gelir, kapitalistlerle işçiler arasında paylaşılır. İşçiler ücret, kapitalistler artı-değer [sayfa 157] alırlar. Artı-değer, sanayi kapitalistleri, tüccarlar, bankacılar ve büyük toprak sahipleri arasında paylaşılır. Bu dağılım, aşağıdaki şemada gösterilmektedir (milyar dolar olarak).
     
       
      Ulusal gelirin, kapitalist toplumun başlıca sınıfları --yani proletarya, kapitalistler, toprak sahipleri-- arasında dağılımından sonra ikinci bir dağılımı (yeniden bölünme) daha olur.
      Ulusal gelirin yeniden bölünmesi nasıl olur? Üretici olmayan dalların (sağlık kurumları, kamu yararına olan kuruluşlar, tiyatro türünden işletmeler vb.) ulusal gelir yaratmadıklarını yukarda belirtmiştik. Ama bu işletmelerin sahipleri olan kapitalistler, çalıştırdıkları kimselere (doktorlara, artistlere vb.) bir ücret öderler; bu yerleri ayakta tutmak için yapılan zorunlu giderlere karşı çıkmakla birlikte, bu [sayfa 158] kuruluşlardan fazla kâr sağlamaktan da geri kalmazlar. Kapitalistler, tıbbi tedavi, öğretim vb. gibi hizmetlere ait tüm giderleri, maddi üretim alanında yaratılan ulusal gelirle karşılarlar. Hizmetlerin ödenmesi, bu işletmeleri ayakta tutma harcamalarını karşılar ve üretken olmayan alandaki kapitalistlere ortalama bir kâr sağlar.
      Devlet bütçesi kanalıyla yeniden bölüştürülen, emekçilerin gelirlerinin bir bölümü de, iktidardaki sınıfın çıkarına kullanılır.
      Burjuva devlet, orduyu, polisi, cezai ve adli organları, yönetimi vb. kendi bütçe harcamalarıyla ayakta tutar. Bütçe gelirlerinin başlıca kaynağı, halktan doğrudan doğruya alınan vergilerdir. Bu demektir ki, ulusal gelirin ilk dağılımını takiben emekçiler, aldıkları ücretler üzerinden devlete vergi öderler. Böylece, emekçilere düşen ulusal gelir payı kırpılmış olur. (Kapitalistler de vergi öderler. Ama bunların vergi olarak verdiklerinden çok daha yüksek bir bölümü, hükümete karşı girişilmiş hizmet ve taahhüt ödentisi şeklinde tekrar kapitalistlerin kasalarına döner. Vergilerle sağlanan gelirlerin diğer bir bölümü, en başta da aynı kapitalistlerin çıkarlarını savunmayı üstlenen devlet aygıtını, orduyu, vb. ayakta tutmaya ayrılmıştır. Bunun içindir ki, burjuva toplumunda, yalnızca dağılım değil, ulusal gelirin yeniden bölüşülmesi de sömürücü sınıfların çıkarına kullanılır.)
      Kapitalizmin gelişmesiyle mali yükler de artar. Örneğin, İngiltere'de vergiler, 1913'te, ulusal gelirin %11'ini oluşturuyordu; 1924'te %23; 1959'da %35 oldu. Fransa'da, 1913'te vergiler, ulusal gelirin %13'ü, 1924'te %21'i, 1959'da %27'si oldu. Birleşik Amerika'da, örneğin Truman'ın başkanlığı döneminde, kendisinden önceki 156 yıl içinde, bütün başkanlar zamanında toplanan vergilerden daha fazla vergi alınmıştır.
     

Ulusal Gelirin Kullanılması

     

      Kapitalist rejimde, ulusal gelirin kullanımı da dağılımı gibi sınıfsal bir niteliğe bürünür. Ulusal gelir, tüketim ve birikim araçlarında kullanılır.
      Ücretlilerin kişisel tüketimine ayrılan ulusal gelir payı, kapitalist ülkeler emekçilerinin büyük çoğunluğunun asgari [sayfa 159] gelirini bile güvence altına almaz. Ücretlilerin en kalabalık bölümü, ölesiye bir yoksulluk içinde, çocuklarını eğitmekten uzak, kötü barınaklarda sefil bir yaşam sürmek zorunda bırakılmıştır.
      Ulusal gelirin büyük bir kesimine sömürücü sınıflar sahip çıkar. Kapitalistler, onun bir bölümünü kişisel tüketimleri, lüks nesnelerin alımı, sayısız hizmetçi ve uşakların bakımı için harcarlar. Öteki bölümü ise üretimin genişletilmesine kullanılır ya da birikime ayrılır. Ama bu bölüm, toplumun olanaklarına ve gereksinmelerine bakarak nispeten pek önemsizdir. Birikimin nispeten önemsiz olmasının nedeni, ulusal gelirin büyük bir bölümünün üretken olmayan bir biçimde: ekonominin askerileştirilmesi, büyümüş olan devlet aygıtının bakımı, reklam vb. için harcanmış bulunmasıdır.
      Kapitalist rejimde ulusal gelir dağılımının sınıfsal niteliği, genişleme halindeki üretime bakarak, emekçi yığınlarının alım gücünde bir gerilemeye neden olur. Bu gerileme, bazan önemli oranlara yükselir ve fazla-üretimden doğan ekonomik bunalımlara varır.