KÜTÜPHANE | EKONOMI-POLITIK

2- ORTALAMA KÂR VE ÜRETİM FİYATI
     

Üretim Giderleri ve Kâr Oranı

     
      Kapitalist işletmede üretilen metaın değeri üç bölüm içerir: 1) s-- değişmeyen sermaye değeri (makinelerin">

KÜTÜPHANE | EKONOMI-POLITIK

2- ORTALAMA KÂR VE ÜRETİM FİYATI
     

Üretim Giderleri ve Kâr Oranı

     
      Kapitalist işletmede üretilen metaın değeri üç bölüm içerir: 1) s-- değişmeyen sermaye değeri (makinelerin, binaların değerinin bir kısmı, hammaddelerin, yakıtın, vb. değeri); 2) d-- değişen sermaye değeri ve 3) a-- artı-değer.
      Bu üç bölümden, kapitalist, ancak ilk ikisini ödemiştir ve kapitaliste göre üretim harcamaları bunlardır. Bu yüzden, kapitalist üretim harcamalarını, değişmeyen sermaye şekline giren giderlerle değişen sermaye şekline giren giderler (s+d) oluşturur.
      Kapitalist, kendi işletmesinde üretilen metaı sattığı zaman, artı-değer, kapitalist üretim harcamaları üstünde bir fazlalık olarak görünür. Kapitalist, işletmesinin verimliliğini belirlerken, bu fazlalığı, üretime bağlanmış ya da önceden yatırılmış sermayeye bağlar, yani üretim harcamalarından sayar. Sermaye toplamına katılan artı-değer kâr şeklinde ortaya çıkar. Kâr, üretime bağlanmış sermaye toplamına oranı içinde gözönüne alınan artı-değerdir ve sermayeden doğmuş [sayfa 122] bir şey gibi görünür. Gerçekte, kâr bir artı-değer meydana getirir ve ancak sermayenin değişen bölümü tarafından doğurulur. Bundan dolayı, Marx, kârı, artı-değerin değişmiş şekli olarak niteler.
      Kapitalist işletmenin verimlilik derecesi, kâr oranı ile ölçülür. Kâr oranı, artı-değerin üretime bağlanan sermaye toplamına oranıdır ve yüzde ile ifade edilir. Örneğin, yatırılan sermaye (s+d) 200.000 dolar ise, (160.000s+40.000d), ve artı-değer (a) yılda 40.000 dolar olmuşsa, kâr oranı (k') şudur:
     
      k'=a/(s+d) xı %100=40.000/200.000 x %100=%20
     
      Kâr oranı ile artı-değer oranını da birbirinden ayırdetmek gerekir. Bir ve aynı işletmede kâr oranı, daima artı-değer oranından düşüktür. Bu durumda artı-değer oranı (a') şöyle ifade edilir:
     
      a/d x %100=40.000/40.000 x %100=%100
     
      Kâr oranı, kapitalist üretimin devindirici gücüdür. Kapitalist sistemdeki kâr oranının rolü üzerine, İngiliz sendikacı ve yayımcısı İ. J. Dunning, ısrarla şunu der: "Güvenli bir yüzde 10 kâr ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır; yüzde 50, küstahlaştırır, yüzde 100, bütün insani yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr ile, sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet, atılamayacağı tehlike yoktur." (K. Marks, Kapital, Birinci Cilt, s. 779 (67 nolu dipnot).)
      Bu ayırdedici özellik, modern kapitalistlerin pratik tutumlarıyla tamamen doğrulanmıştır. Amerikan milyarderleri Morgan, Rockefeller, Dupont ve benzerlerinin zenginlik ve kudretleri, insanlığın bütün yasalarını ve bütün haklarını çiğneyerek kurulmuş ve ayakta tutulmuştur. [sayfa 123]
     

Ortalama Kâr Oranının Oluşumu ve Üretim Fiyatı

     
      Kapitalist ekonomi, her çeşit meta üreten, farklı birçok işletmeden oluşmuştur. Aynı cins meta üretimi yapan işletmeler, benzemez koşullar içinde çalışırlar. Bu işletmeler, birbirlerinden üretim oranları, teknik donatım düzeyi ve üretim organizasyonları bakımından ayrılırlar. Sonra, farklı işletmeler tarafından üretilen metaların bireysel değerleri de aynı değildir. Ama bir sanayi dalındaki, yani tek ve aynı bir daldaki kapitalistler arasındaki rekabetin sonu, meta fiyatlarının, kendi üretimleri için bireysel emek giderleriyle de, kendi bireysel değerleriyle de değil, ama bu metaların pazardaki değeriyle (toplumsal değer) ölçülmesine varır.
      Metaların fiyatı, onların pazar değeriyle belirlenmiş olduğundan, emek üretkenliği yüksek, daha iyi donatılmış işletmeler daha elverişli bir durumda olur. Dolayısıyla, ek bir kâr ya da fazla-kâr sağlarlar. Ama serbest rekabet olduğu için, bu durum hep böyle kalmaz. Yüksek kâr, herkesi kendine çeker. Üretim tekniği daha geri olan işletme sahibi kapitalistler, araç ve gereçlerini yetkinleştirerek, üretim tekniğini daha modern hale getirmeye çalışırlar, işçilerin çalışmalarını yeğinleştirip, verimliliği artırırlar. Bundan şu sonuç çıkar ki, bu işletmelerde ürünlerin değeri, ilerlemiş işletmelerdeki bireysel değerin düzeyine düşer ve bu değer, artık toplumsal değer, pazar değeri haline gelir. Fazla-kar kaybolur. Ama yeni teknik yetkinleşmeler, yukarda sözü geçen ya da başka işletmelerin bir fazla-kar elde etmeleri için gerekli koşulları yeni baştan yaratır.
      Sanayi kollarının kendi aralarındaki iç rekabete paralel olarak, kapitalist toplum içinde, bir de sanayiler arası bir rekabet, yani üretimin çeşitli kollarına sermaye yatırmış kapitalistler arasındaki rekabet vardır. Bu tür rekabetin sonu, çeşitli kollardaki kâr oranlarının birbirine eşit kâr elde etmesine varır.
      Kapitalistler arasındaki kâr oranlarının birbirine eşit duruma nasıl geldiğini görelim. Toplum içinde üç sanayi [sayfa 124] kolu olduğunu kabul edelim. Bunlar, deri ve kösele, dokuma ve makine yapımı olsun. Bu kollara aynı önemde, ama organik bileşimleri birbirlerinden farklı sermayeler yatırılmıştır. Bu kollardan herbiri için yatırılan sermaye büyüklüğünün 100 birime eşit olduğunu kabul edelim (örneğin, milyar dolar). Deri ve kösele sanayii için 70 birim değişmeyen sermaye ve 30 birim değişen sermaye; dokuma sanayii için 80 birim değişmeyen sermaye ve 20 birim değişen sermaye olarak hesaplansın; makine yapımı sermayesi de 90 birim ile 10 birim olsun. Bu işkollarından herbirinde, artı-değer oranını da %100'e eşit varsayalım. Bu demektir ki, deri ve köselede 30 birim, dokumada 20 birim ve makine yapımında 10 birim artı-değer üretilmiş olacaktır. Birinci işkolundaki metaların değeri 130'a, ikinci işkolundaki metaların değeri 120'ye, üçüncü işkolundaki metaların değeri 110'a eşittir; ve üç işkolundaki metaların değeri 360 birim olur.
      Eğer, metaların kendi değerlerine satıldığı varsayılırsa, deri ve köselede kâr oranı %30, dokumada %20 ve makine yapımında %10'dur. Bu durum, deri ve kösele kapitalistleri için elverişli, ama makine yapımı kapitalistleri için elverişsizdir. Kâr elde etme yarışında, makine yapımı kapitalistleri, makine yapımındaki sermayelerini deri ve kösele sanayiine aktarırlar. Bu sermaye akını sonucu, deri ve kösele sanayii, talepten fazla meta üretecektir. Bunu takiben de fiyatlar ve daha sonra da kâr oranı, örneğin %20'ye kadar, düşecektir.
      Aynı zamanda, makine yapımındaki üretim azalacak, oysa talep eskisi gibi kalacaktır. Arz ve talep arasındaki oran değişimi işletmecilere, fiyatları yükseltme fırsatı verecektir. Sonuç olarak, kâr oranı, örneğin %10'dan %20'ye yükselecektir.
      Böylece sermayelerin bir işkolundan diğer bir işkoluna aktarılması, farklı kâr oranlarını bir ortalama kâr oranına götürür. Ortalama kâr oranı, farklı üretim dallarına yatırılan eşit büyüklükte sermayeler için eşit bir kâr sağlar. Ortalama kar oranının oluşmasıyla, metalar, artık kendi değerleriyle [sayfa 125] (s+d+a) değil, üretim giderleri ve ortalama kârın meydana getirdiği fiyatla (s+d+k) satılırlar. Metaın üretim giderleri artı ortalama kâra eşit fiyata üretim fiyatı denir.
      Farklı kâr oranlarının ortalama bir orana eşitlenmesi, ürün fiyatının oluşması, aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:
     
 

Sermayenin Organik Bileşimi

Artı-değer Oranı

Artı-Değer (a)

Kâr Oranı

Meta değeri

Kâr Ortalaması

Ürün Fiyatı

Ürüh Fişatı ile Değer arasındaki değişim

Deri ve Kösele

70s+30d

%100

30

30

130

20

120

-10

Dokuma

80s+20d

%100

20

20

120

20

120

0

Makine Yapım

90s+10d

%100

10

10

110

20

120

+10

Toplam

240s+60d

100

60

20

360

20

360

-


     
      Tabloda gösterildiği gibi, farklı kâr oranları, ortalama bir orana getirilmiştir. Ürün fiyatı, meta değerinin dışına çıkmıştır. Şu işkolunda değerin üstüne yükselmiş, bu işkolunda değerin altına düşmüştür.
      Sermayenin organik bileşimi düşük olan işkollarında (örneğimizde, deri ve kösele sanayileri sözkonusudur) ürün fiyatı değerin altında bulunur ve kâr, üretilen artı-değerden düşüktür. Sermayenin organik bileşimi ortalama olan işkollarında, ürün fiyatları ile değer ve kâr ile artı-değer uyuşur. Sermayenin organik bileşimi yüksek olan işkollarında (örneğimizde, makine yapımı sözkonusudur), ürün fiyatları değerden ve kâr da artı-değerden yüksektir. Ürün fiyatının değer üzerindeki bu fazlalığı, sermayenin organik bileşimi düşük olan sanayi kollarında, işçiler tarafından yaratılmıştır. Ama buna, sermayenin organik bileşimi yüksek olan işkollarındaki kapitalistler sahip çıkar.
      Bundan dolayıdır ki, işçiler, yalnız kendilerini istihdam eden kapitalistler tarafından değil, kapitalist sınıfın tümü [sayfa 126] tarafından sömürülmüş olurlar. Bütün kapitalist sınıfın, işçilerin sömürülme derecesini artırmakta yararı vardır, çünkü bu, ortalama kâr oranının artmasına varacaktır. Kapitalistlerin proletaryaya karşı sınıf savaşımında tek cephe kurmaları buradan gelir. Tüm kapitalist sınıf tarafından sömürülmekte olan işçi sınıfı da, sınıf dayanışmasını aynı şekilde uygulamak ve tek cephe kurmak zorundadır. İşçilerin kısmi çıkarları uğruna tek tek kapitalistlere karşı savaşım, sermaye boyunduruğunu, kapitalist sömürü boyunduruğunu, ancak kapitalizmi kaldırarak atabilecek olan işçi sınıfının durumunu köklü olarak değiştiremez. Bu sonuç, proletaryanın sınıf savaşımı bakımından marksist ortalama kâr oranı teorisinin önemli politik rolünü gösterir.
      Böylece, metaların, kapitalist rejimde, kendi değerleriyle değil, üretim fiyatlarıyla satıldıklarını saptamış bulunuyoruz. Bununla birlikte bu, değer yasasının çiğnendiği anlamına gelmez. Ürün fiyatı, değerin bir şekil değiştirmesinden ibarettir. Bazı kapitalistler metalarını, değerinin üzerinde, bazıları da değerinin altında fiyatlarla satarlar. Ama bütün kapitalistler, metaların değerlerinin topunu alırlar ve bütün kapitalist sınıfın kârları, toplumda meydana getirilmiş tüm artı-değer kitlesine uygun düşer. Bütün toplum ölçüsünde ürün fiyatlarının toplamı, meta değerlerinin toplamına eşittir, ve kâr kitlesi de bütün artı-değer kitlesine eşit olur. Böylece, değer yasası etkisini üretim fiyatları arasında göstermiş oluyor.
     

Kâr Oranının Düşme Eğilimi

     
      Kapitalizm geliştikçe sermayenin organik bileşimi artar. Bu, hammadde kitlesiyle işletmelerdeki makinelerin ve donatımların miktar bakımından artması demektir. İşçi sayısı da artar, ama daha yavaş olarak. Bu nedenle, değişen sermaye, değişmeyen sermayeye göre daha yavaş ilerler. Ama sermayenin organik bileşimi yükseldiği oranda, kâr oranı düşer. Bununla birlikte bu, kâr kitlesinin de aynı oranda [sayfa 127] düştüğü anlamına gelmez. İşte bir örnek: 70s+30d olarak meydana gelen 100 milyarlık toplumsal sermaye 20 yılda iki kat bir artışla 200 milyar dolara ulaşıyor. Organik bileşimi 160s+40d olmak üzere çoğalmıştır. Başlangıçta %100 bir artı-değer oranı ile kâr kitlesi 30 milyar dolara eşitti; ikinci durumda, kâr kitlesi 40 milyara eşit oldu. Aynı zamanda kâr oranı, %30'dan %20'ye düştü. kâr oranının düşmesi (sermayenin organik bileşiminin çoğalması kaçınılmaz oldukça) kaçınılmazdır. Bununla birlikte, bu düşmeyi engelleyen bir dizi etken araya girer.
      Kâr oranının düşmesini engelleyen başlıca etken, işçilerin sömürülme derecesinin yükseltilmesidir. Gene örneğimizi alalım. İkinci durumda, sömürme derecesinin %200'e eşdeğerde arttığını kabul edelim. Artık gerçekleşmiş olan kâr, 80 milyar dolar, ve kâr oranı,
     
      80/(160+40) x %100=%40 olacaktır.
     
      Böylece, işçi sınıfının sömürülme derecesinin artması, kâr oranının da artmasına varıyor.
      Kâr oranının düşmesini engelleyen öbür etkenler: ücretlerin emek-gücü değeri altına düşmesi; değişmeyen sermayede, işçilerin yaşamına ve sağlığına zararlı tasarruf fonları, vb.
      Bütün bu etkenler, kâr oranının düşmesini ortadan kaldırmak şöyle dursun, onu hafifletmekten ve ona eğilimsel bir nitelik vermekten başka bir şey yapmazlar.
      Kâr oranının düşme eğilimi, kapitalist çelişkileri önemli şekilde keskinleştirir. Proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişki keskinleşir; burjuvazi, kâr oranının düşmesini engelleme kaygısıyla, işçi sınıfının sömürüsünü yeğinleştirir. Bu çelişkiler, sermayelerini, kâr oranı yüksek olan işkollarına kaydıran kapitalistler kampında da katmerleşir. Giderek, kapitalistler arasında azgın bir rekabet başlar. Ve sonunda, bazı kapitalistler yıkılır gider, bazıları da daha fazla zenginleşir. [sayfa 128] Çelişkiler, kapitalist güçler arasında da aynı şekilde keskinleşir. Daha yüksek bir kâr elde etmek için, sanayi bakımından gelişmiş devletlerin sermayeleri, emek-gücünün daha ucuz, sermayenin organik bileşiminin daha düşük olduğu az gelişmiş ülkelere doğru akmaya başlar.
      Kapitalist çelişkiler keskinleşirken, kâr oranının düşme eğilimi yasası, kapitalist üretim tarzının tarihsel darlığını ve onun dayanıksız niteliğini günışığına çıkarır.