KÜTÜPHANE |
EKONOMI-POLITIK
2. KÖLECİ ÜRETİM TARZI
Kölelik, tarihin kaydettiği en kaba ve en açık ilk sömürü şeklidir. Bu dönemi, hemen hemen bütün halklar yaşadı.
Üretici güçlerin çoğalması, toplumsal işbölümünün ve değişimin gelişmesi, ilkel toplumdan köleliğe geçişin temelini oluşturur.
Demirden yapılmış araçlar, kölelik düzeninde üstünlük sağladılar. Demirin üretilmesi, bu dönemde öğrenilmişti. Demir araçlar, insana, kendi faaliyetlerinin alanını genişletme olanağını verdi. Bir demir balta aracılığıyla orman ve çalılarla kaplı topraklar ekilir hale getirilebilir; demir saban, daha geniş toprakları işleme olanağını verebilirdi. Tarımda sadece tahıl ve sebze üretimi ile yetinilmedi, tarımsal ürünlerden şarap ve tereyağ yapımına da başlandı. Madeni aletlerin yapımı, zanaatçılığın doğmasına neden oluyor. Zanaatçıların iş alanı, gittikçe daha bağımsız hale geliyor. Bu,
zanaatçılığın tarımdan ayrılması, ikinci büyük toplumsal işbölümü meydana geldi.
Gene bu zamanda, değişim yeniden gelişti ve para ortaya çıktı. Bütün diğer metaların değerlenmesine hizmet eden ve evrensel bir meta olan para, değişim aracı olmaya yaradı. İşbölümünün ve değişimin genişlemesi, metaların ve alım ve satımıyla uğraşan bir takım insanlar ortaya çıkardı.
Tacirlerin ortaya çıkmasıyla üçüncü büyük toplumsal işbölümü meydana geldi. Küçük üreticilerin pazara uzak olmalarından yararlanan tacirler, onların metalarını, ucuz alıp pahalı satmak
[sayfa 34] suretiyle, kâr sağlıyorlardı.
Zanatçılığın ve değişimin gelişmesiyle, kentlerin kurulduğu görüldü. Başlangıçta kent, köyden pek az farklıdır; ama yavaş yavaş zanaat ve ticaretin kentlerde toplanmasıyla,
kent ve köyün ayrılması başlar.
Üretici güçlerin gelişmesi, toplumsal işbölümü ve değişimin daha ileri götürülmesi, servet eşitsizliğini keskinleştirdi. Bir uçta üretim araçlarını, hayvanları, parayı ellerinde toplayan zenginler var. Diğer uçta, durumu gittikçe kötüleşen ve zenginlere borçlanan yoksullar. İşte tefeciler, borçlular, alacaklılar, bu dönemde ortaya çıkmışlardır. "Eski dünyada sınıf mücadeleleri, borçIu ile alacaklı arasında bir mücadele biçimini almış ve Roma'da borçlu pleblerin mahvolması ile sona ermiştir. Köleler, bunların yerlerini almıştır." (Karl Marx,
Kapital, Birinci Cilt, Ankara 1975, s. 156-157.) Köleci sistemin büyük ekonomisi şekilleniyor. Zenginler, yüzlerce, binlerce kölenin sahibi oluyorlar; köle yığınlarının üzerinde çalıştığı latifundiaları meydana getiren geniş alanları zaptediyorlar.
Köleci toplumda üretim ilişkileri şöyle kurulmuştu: üretim araçları (toprak, iş araçları vb.) gibi köleler de efendinin mülkiyetindedir. Köle, bir eşya gibi ele alınmıştır. Efendi, onu, işine elverdiği şekilde kullanır. Köleden, konuşan bir alet diye de sözedilirdi. Köleci toplumda, köle, baltadan ya da öküzden, ancak konuşma yeteneğine sahip olmasıyla ayırdedilirdi. Diğer bütün ilişkiler bakımından, hayvan, ev, toprak ya da iş aletleri hangi koşullarla efendinin mülkü ise, köleler de aynı koşullarla efendinin mülkü idi.
Köleler, insafsızca sömürülürdü. Hayvandan daha kötü muamele görürdü. İşe kırbaçla götürülür ve en küçük bir hata için en ağır şekilde cezalandırılır ve hatta öldürülebilirlerdi. Bir kölenin öldürülmesinden dolayı, efendiye soru sorulamazdı. Efendi, köle emeğinin ürünlerine toptan sahip olurdu. Köleye açlıktan ölmeyecek ve efendisi için çalışmayı sürdürebilecek kadar yiyecek verilirdi.
Antik dünyanın, gözalıcı ekonomik gücü ve saygın kültürü, kölelerin sömürülmesi suretiyle gerçekleştirildi. Bu uygarlık,
[sayfa 35] kurban edilen köle kuşaklarının üzerinde gelişmiştir. Matematik, astronomi, mekanik, mimari, epeyce ilerledi. İlkel komün düzenine üstünlüğüne karşın, kölelik üzerine kurulmuş olan üretim tarzı, insanlığın ilerlemesine engel oluyordu.
Köleci üretim tarzı, kendisini yok edecek olan derin ve üstesinden gelinemeyecek çelişkiler içinde barındırıyordu. İlk olarak, yürürlükte olan sömürü biçimi, toplumun başlıca üretici gücü olan köleleri çökertiyordu. Ayrıca, köleler, kurban edildikleri canavarca sömürüye karşı sık sık ayaklanırlardı. Öte yandan, ekonomi, savaşlarla ele geçirilen köleler üzerine kurulmuştu. Köleci toplumun askeri kudreti, orduyu oluşturan köylü ve zanaatçılara dayanıyordu ve savaşların zorunlu kıldığı vergilerin esas ağırlığı da bunların üzerindeydi. Öte yandar ucuza gelen köle emeği üzerine kurulan büyük üretirn rekabeti, köylüleri ve zanaatçıları mahvediyordu. Bu rekabet, köleci devletlerin, iktisadi, siyasi ve askeri kudretini tamamıyla yıkıyordu. Zaferleri bozgunlar izledi; önceden kölelerin ucuza sağlandığı kaynak da kurumuştu. Bunun sonucu, üretimin genel azalması oldu.
"Genel yoksullaşma, ticarette, zanaatçılıkta, sanatta gerileme, nüfusun azalması, kentlerin gerilemesi, tarımın daha aşağı bir düzeye düşüşü - Roma dünya hegemonyasının vardığı sonuç bu oldu." (Friedrich Engels,
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Ankara 1974, s. 207.)
İlk zamanlarında, köleci üretim tarzı, üretici güçlerin gelişmesine elverişliydi. Gördüğümüz gibi, bu üretim tarzının evrimi, üretici güçlerin yıkılmasını tahrik etti. Köle emeği üzerine kurulmuş olan üretim ilişkileri, üretici güçlerin gelişmesine engel oldu. Üretim sonuçlarıyla hiç bir ilgisi olmayan kölelerin emeği, kendi devrini tamamlamıştı.
Eski üretim ilişkilerinin yerini, toplumun başlıca üretici gücü olan kölelerin durumunu değiştirecek yeni ilişkilerin alması gerekliydi. Bu, tarihi bir zorunluluktu.
Köle emeği üzerine kurulan büyük ekonominin yıkılmasıyla,
[sayfa 36] küçük işletme daha yararlı oldu. Azat edilen kölelerin sayısı yükselirken
latifundialar da, kolonlar tarafından ekilip biçilen küçük paylara bölünüyordu. Kolon, artık köle değildir, o, belirli miktarda ürün ya da para karşılığında, hayat boyunca yararlanacağı bir toprağın sahibi çiftçidir. Ama, özgür bir çiftlik sahibi de değildir. Toprağa bağlıdır, o toprağı bırakıp gidemez, ama toprakla birlikte satılabilir. Bu kolonlar, ortaçağ serflerinin öncüleridir.
İşte köleci sistemin bağrında bir yeni üretim tarzının, feodal tarzın doğuşu böyle oldu.
Köleci ekonominin gelişmesiyle, ezilenlerle ezenler arasındaki sınıf mücadelesi de şiddetlendi. Bu mücadele, köleci devlet ve büyük toprak sahipleri tarafından sömürülen, özgür zanaatçılarla köylüleri birbirine bağlayan köle ayaklanmalarında ifadesini bulur. Köle ayaklanmaları arasında en önemlisi Spartaküs'ün yönettiği ayaklanmalar (MÖ 74-71).
İç ayaklanmalara, gittikçe artan dış saldırılar da katıldı. Kölelik düzenini, kesin yıkılışa, bu saldırılar götürdü.
|