KÜTÜPHANE | EKONOMI-POLITIK

5- KAPİTALİST REJİMDE TOPRAK RANTI VE TOPRAK İLİŞKİLERİ

Kapitalist Toprak Rantı

     
      Toprak rantı nereden gelir? Onu kim üretir ve o toprak sahibinin eline nasıl varır? Bu soruları yanıtlayan marksizm-leninizm">

KÜTÜPHANE | EKONOMI-POLITIK

5- KAPİTALİST REJİMDE TOPRAK RANTI VE TOPRAK İLİŞKİLERİ

Kapitalist Toprak Rantı

     
      Toprak rantı nereden gelir? Onu kim üretir ve o toprak sahibinin eline nasıl varır? Bu soruları yanıtlayan marksizm-leninizm, ücretli emeğin sömürüsü üzerine kurulmuş olan kapitalist bir tarımın varlığından hareket eder. Toprak sahibi ile kapitalistin, farklı iki kişi olduğu da varsayılmıştır.
      Toprak sahibinin kendisi tarımla uğraşmaz. Tarımsal üretim alanına sermaye yatırmaya kararlı kapitaliste, toprağını kiraya verir. Artı-değer yaratan işçileri, sermayesini toprağa yatıran kapitalist tutar. Artı-değer, her şeyden önce, [sayfa 137] bu artı-değeri iki bölüme ayıran kapitalist-kiracının elinde toplanır. Kapitalist-kiracı, onun birini kendine ayırır; bu, yatırılan sermaye üzerinden, ortalama kâr oranına eşdeğerde olan kendi kârıdır. Ortalama kârın üstünde, fazladan kâr olan öteki bölümü ise, toprak sahibine ayrılmıştır. İşte, toprak rantını oluşturan, artı-değerin bu bölümüdür. Kapitalist-kiracının tuttuğu işçiler tarafından yaratılan artı-değerin
      bir bölümü, neden toprak sahibinin malı oluyor? Nedeni basit, o, toprağın sahibidir ve onun izni olmadan hiç kimse o toprağı işletme hakkına sahip değildir. Bu nedenle, toprak rantının, toprak özel mülkiyetinin gerçekleşmesinin ekonomik şekli olduğu söylenir. Eğer kapitalist, toprağın da sahibi olsaydı, tarım işçileri tarafından yaratılan artı-değerin tümüne o sahip çıkacaktı.
      Kapitalist rejimde toprak rantı, feodal toprak rantından farklıdır. Feodalizmde toprak rantı, şekli ne olursa olsun (emek olarak, ayni olarak, para olarak temsil edilsin), başlıca iki sınıf olan toprak sahipleri ile serf köylüler arasındaki feodal üretim ilişkilerini ifade ediyordu. Kapitalist rejimde ise, toprak rantı, üç sınıf arasındaki ilişkileri ifade eder: toprak sahipleri, kiracı-kapitalistler ve tarım ücretlileri. Feodal rejimde, rant, köylüler tarafından (feodal beye) teslim edilen artı-ürünün (surproduit) tamamıdır. Kapitalist rejimde ise artı-değer, sömürücü iki sınıf arasında bölüşülür: kiracı-kapitalistler ve toprak sahipleri.
      Farklılık rantı
ile mutlak rantı ayırdetmek gerekir. Bu rant şekillerinin varlığı, Lenin'in belirtiği gibi, iki tür tekele bağlıdır: biri, işletme konusu olarak toprak üzerinde kurulan tekel, ki bu farklılık rantının kaynağını oluşturur; ikincisi toprak özel mülkiyetinden gelen tekel, ki mutlak rantın doğuşu da buradan gelir.
     

Farklılık Rantı

     
      Sanayide, metaın değeri ve üretim fiyatı, üretimin ortalama koşullarıyla belirlenmiştir. Tarımda, tarımsal aşlıkların [sayfa 138] üretim fiyatı, ortalama üretim koşullarıyla değil, en verimsiz topraklarda yapılan üretim koşulları tarafından belirlenir. Toprağı, yüzölçümü sınırlı olduğundan, büyütmek olanağı yoktur. İyi ve orta toprakları kiralayan kiracılar, kötü toprakları kiralayan kiracılardan daha elverişli bir durumda bulunurlar. Farklı topraklar üzerindeki bu kiracılar tekeli, topraklar işletme konusu olduğu sürece, gelirlerde farklar doğuracaktır. Farklılık rantı, daha elverişli koşullar içinde bulunan işletmelerde elde edilen, ortalama kârın üstünde bir kar fazlasıdır. Ama, rantın kaynağı toprağın kendisi değildir. Daha iyi topraklara uygulanan emek, daha üretkendir ve ek bir kâr sağlar.
      Farklılık rantı elde etmeye olanak veren üç etken vardır. Bunlar: 1) çeşitli topraklar arasındaki verimlilik farkları, 2) pazarla olan ilişkisi bakımından topraklar arasındaki konum farkları, 3) toprağa yatırılan ek sermayeden sağlanan verim farkları.
      Toprakların verimlilik ve konum farklarından ileri gelen ranta, Marx, farklılık rantı-I adını veriyor. Bunu inceleyelim:
      Örneğin, yüzölçümü aynı olup da verimliliği farklı üç tarla alalım. Kiracı, her tarla için, işçi kiralamak, tohum, malzeme vb. satın almak için 100 dolar harcamış olsun. Ama tarlaların verimliliği farklı olduğundan, kaldırılan ürün de doğal olarak farklı olacaktır. Diyelim ki, birinci tarla 4 kental, ikinci tarla 5 kental ve üçüncü tarla da 6 kental ürün verdi.
      Ortalama kâr oranı da %20'ye eşit olsun. Bu durumda, herbir tarlada bütün tahılın üretim fiyatı (üretim gideri ve ortalama kâr) 120 dolara eşdeğerdir. Kental başına düşen üretim fiyatı nedir? Birinci tarlada, bir kental tahıl 30 (120/4=30) dolara, ikinci tarlada bir kental tahıl 24 (120/5=24) dolara, üçüncü tarlada bir kental tahıl 20 (120/6=20) dolara malolur.
      Ama tahılın pazar fiyatı, en az verimli tarlanın üretim fiyatına, yani kentalini 30 dolara maleden tarlanın üretim fiyatına göre saptanır. Eğer fiyat, maloluş fiyatı düzeyi 24 dolar [sayfa 139] olan (orta) tarlaya göre saptansa, en kötü tarlayı işleten kapitalist-kiracı, yalnız 96 dolar elde eder ki (4 çarpı 24), bu durumda, kârdan sözetmek şöyle dursun, yatırım harcamalarını bile geri alamaz. Bu durum, en verimsiz tarlaları işleten işletmecilerin, tarımdan vazgeçmelerine neden olabilir. Bunlar, diğer kapitalist-kiracılar tarafından işgal edilmiş olan daha iyi ya da orta verimlilikteki topraklara geçemezler. Kötü topraklar üzerinde üretimin durması ise genel tahıl miktarını azaltır. Tahıl fiyatları yükselmeye başlar ve kentali 30 dolarlık bir düzeye ulaştığı zaman, kötü toprakları yeniden işletmeye başlamak kârlı olur.
      Böylece, birinci tarlanın kiracısı, ürününü 120 dolara; ikinci tarlanın kiracısı ürününü 150 dolara; üçüncü tarlanın kiracısı da ürününü 180 dolara satar. İkinci tarlanın üretim fiyatı üzerinde sağlanan 30 dolarla, üçüncü tarlanın üretim fiyatı üzerinde sağlanan 60 dolar fazlalık, farklılık rantını oluşturur.
      Bu durumu daha açık görmek için aşağıdaki tabloya bakalım:
     

Tarlalar

Harcanan Sermaye (dolar)

Ortalama Kâr (dolar)

Ürün (Kental)

Tarla Başına Üretim Fiyatı

Genel Üretim Fiyatı

Farklılık Rantı

       

Tüm Üretim

1 Kental

 

1 Kental

Tüm Üretim

I

100

20

4

120

30

30

120

-

II

100

20

5

120

24

30

150

30

III

100

20

6

120

20

30

180

60


      Sonuç olarak, farklılık rantı, ortalama kâr üstünde bir fazlalıktır. Tarım ücretlilerinin emeğiyle yaratılmıştır. İşçilerin [sayfa 140] farklı verimlilikte topraklarda çalışması, farklı bir üretkenlikle sonuçlanıyor. Farklı artı-değer niceliklerinin meydana gelmesi bundan dolayıdır.
      Farklılık rantı-I'in ortaya çıkışı, tarlaların konumuna da bağlıdır. Burada, büyük kentlerle ilişki kurma yönünden, nehirlere, denizlere ya da demiryollarına olan uzaklık rol oynar. Pazarlama merkezlerine daha yakın işletmeler, pazarlama merkezlerine daha uzak işletmelere oranla, iş ve taşıt giderleri bakımından daha elverişli durumdadırlar. Pazarlama merkezlerine yakın olanlar, kendi ürünlerini, uzaktan getirilen ürünlerle aynı fiyat üzerinden satarak fazla bir değer sağlarlar.
      Toprağa ek sermayeler yatırıldığı takdirde de, farklılık rantı elde edilir (suni gübre, çalışma yöntemlerini iyileştirme, modern makineler kullanma vb. sayesinde). Yoğun (intensive) bir ekonomik yönetimden gelen fazla-kar, farklılık rantı-II adını alır.
      Farklılık rantı-I ve II'nin kiracı ile toprak sahibi arasında bölünmesi ve bu bölünmede, onlardan herbirinin sahip olduğu pay, toprak talebi ve işletme konusu olduğu sürece, arz gibi somut koşullara bağlıdır. Bu koşullar, kira sözleşmesinde yansır.
      Sözleşme imzalanırken, toprak sahibi, geçmişte, topraktan kazandıği farklılık rantını genel kural olarak sözleşmede saptar. Bundan dolayıdır ki, farklılık rantını maledinen, büyük toprak sahibidir. Ama daha sonra; kapitalist-kiracı, sözleşmede geçen paydan daha fazla bir farklılık rantını elde ederse, bundan kârlı çıkacak olan, hiç değilse yeni bir sözleşme imzalanıncaya kadar, kiracıdır.
      Toprak sahibi, I ve II farklılık rantlarından, ayrı olarak mutlak ranta da sahip olur.
     

Mutlak Rant
Toprağın Fiyatı

     
      Kapitalist rejimde toprak, ayrı ayrı kişilerin özel mülküdür. [sayfa 141] Bundan dolayı da tarıma sermaye yatırmak, toprak sahibinin rızasına bağlıdır. Toprağın özel mülkiyet tekeli, sermayenin sanayiden tarıma serbestçe aktarılmasına engel olur. Bu yüzden, tarımda, sermayenin organik bileşimi, sanayideki sermayenin organik bileşiminden düşüktür. Bu durum, aynı sermaye ile, tarımda, sanayidekinden daha fazla artı-değer üretileceğini gösterir. Eğer sermaye, sanayiden tarıma serbestçe aktarılabilseydi, tarımda yaratılan artı-değer fazlası, sermayenin organik bileşimi düşük olduğu için, sanayi sermayesi ile tarım sermayesi arasında bölüşülmüş olacaktı. Ama toprağın özel mülkiyeti kapitalistler arasında bu bölüşümün yapılmasına olanak vermemektedir. Toprak sahipleri, sermayelerini tarıma yatıran kapitalistlerden, peşin almak suretiyle, bu fazlaya sahip çıkarlar.
      Kapitalistler, toprak sahibine toprağı kullanmak için gereken ödemeyi yapmadan, tarımsal üretim hazırlığına girişemezler. Toprak üzerindeki özel mülkiyet hukuku gereğince, toprak sahibinin, peşin olarak aldığı haraca mutlak rant denir.
      Mutlak rantın oluşumunu aşağıdaki örnek üzerinde inceleyelim. Sanayideki sermayenin organik bileşimini 4/1'e eşit ve tüm sermayeyi 80s+20d olarak kabul edelim. [sayfa 142] Artı-değer oranı %100 olduğuna göre, artı-değeri temsil eden ürün, 20 birim olur. Tüm üretimin değeri, 120 birime eşittir. Tarımdaki sermayenin organik bileşimi, sanayideki sermayenin organik bileşiminden düşüktür ve örneğin 60s+40d, yani 1,5//1'i oluşturur. %100'lük artı-değer oranı ile 40 birim artı-değer üretilecek ve tüm tarım üretiminin değeri 140 birime eşit olacaktır. Kapitalist-kiracı, sanayici kapitalist gibi, 20'ye eşit bir ortalama kâr gerçekleştirecektir. Bundan ötürü, tarımsal ürünün satış değeri 140'a eşit olduğu halde, üretim fiyatı (üretim gideri+ortalama kâr) 120'ye (100+20) eşit olacaktır. Tarımsal ürünün değeri ile üretim fiyatı arasındaki fark (örneğimizde, 140 eksi 120=20), toprak sahibinin sahip çıktığı mutlak rantı oluşturacaktır. O halde, mutlak rant, toplumsal üretim fiyatına oranla, tarımsal ürünün değer fazlasıdır.
      Demek ki, her toprak için, bu toprağın verimliliğinden ve konumundan bağımsız olarak, ödenen mutlak rantın kaynağı, özel toprak mülkiyeti tekelinde yatar.
      Toprak bir doğa vergisidir, değer içermez; ama kapitalist rejimde alınıp satılır, yani bir meta olur. Satışa çıkarılan tarlanın fiyatını belirleyen nedir?
      Tarlanın fiyatı iki etkene bağlıdır: 1) yıllık gelir (rant) ve 2) ikraz faizinin oranı. Eğer toprak, sahibine yılda 10.000 dolarlık bir gelir sağlıyorsa, sahibi bu tarlayı öyle bir paraya satmalıdır ki, satıştan gelen toplam para, bankaya yatırıldığı zaman, aynı geliri, yani 10.000 doları getirsin. Bankanın mevduat için %4 faiz verdiğini varsayalım. Toprak sahibi, toprağını 250.000 dolara satmalıdır. Bu para bankaya yatırılınca, toprak sahibine getireceği yıllık gelir (%4'ten) 10.000 dolara eşit olur. Bundan dolayıdır ki, toprağın fiyatı, sermayeleşmiş ranttır, yani faiz şeklinde gelir getiren sermayeye dönüştürülmüş bir rant. Kapitalizmin gelişmesiyle rantın büyümesindeki ve ikraz faizi oranındaki düşmeye bağlı olarak toprağın fiyatı da artar. [sayfa 143]
     

Tarımda Kapitalist Gelişmenin Ayırdedici Özellikleri

     
      Tarımda kapitalizmin gelişmesi, sanayideki ile aynı ekonomik yasalara bağlıdır. Öte yandan, somut tarihsel duruma göre, tarımda kapitalizm, farklı biçimlerde gelişmiştir. Gelişme yollarından ikisi en tipik olanlardır.
      Birinci yol
, büyük malikanelerin muhafaza edilmesi, ve yavaş yavaş değişikliğe uğrayarak, kapitalist işletmeler haline gelmesidir. Özellikle Almanya, çarlık Rusyası ve İtalya'da, tarımda kapitalizmin gelişmesi, bu yoldan olmuştur.
      İkinci yol
, büyük toprak sahiplerinin burjuva devrimiyle tasfiye edilerek, elkonulan toprakların köylülere satılması, kapitalist üretimin hızla geliştiği çiftlik işletmelerinin ortaya çıkmasıdır. Birleşik Amerika'da, tarımda kapitalizmin gelişmesi bu yoldan olmuştur.
      Tarımda kapitalistleşme ne şekilde olursa olsun, toprak mülkiyeti, daima büyük burjuvazinin elinde toplanır. Küçük çiftçilerin ve feodallerin mülkü, burjuvazinin özel mülkiyetine bırakılmıştır. Böylece, 1954'te Birleşik Amerika'da, çiftlik işletmelerinin %73,4'ü, toplam arazinin %19,6'sına sahipti; oysa çiftlik sahiplerinin %26,6'sının sahip oldukları toplam arazi %80,4 idi. Bunlar arasında en önemli işletmeler (%2,7) ise, toprağın %45,9'una sahiptir.
      Tarımda kapitalizmin gelişmesi, üretimin yoğunlaşmasıyla atbaşı gider. Bu yoğunlaşma, büyük kapitalist işletmelerin küçük üretime göre sahip oldukları kesin üstünlükler nedeni ile, küçük köylü işletmelerinin büyük kapitalist işletmeler tarafından geriye atılmasına neden olur. Büyük üretim, tarımsal makinelerin kullanılmasına geniş ölçüde olanak sağlar. Burada, emek üretkenliği daha yüksektir. Belirli işkolunda (bitki ve hayvan yetiştirmede) uzmanlaşma ve pazara bol ürün sürme, büyük üretimde önemli üstünlükler sağlar. Büyük üretimle rekabete dayanamayan küçük üretim yıkıma uğrar. 1948'den 1958'e kadar Birleşik Amerika'da yıkıma uğrayan çiftlik sayısı, bir milyondan fazladır.
      Sanayide, büyük üretimin küçük üretim üzerindeki zaferi [sayfa 144] kaçınılmaz bir olgudur. Kapitalizmin savunucuları bile bunu yadsıyamazlar. Tarıma ilişkin olarak, "çok mutlu bir işletme ve oturma alanı" olarak gösterdikleri "küçük köylü işletmesinin kalımlılığı" üzerine düzmece bir teori öne sürmüşlerdir. Gerçekte, küçük köylü işletmesi hiç de kalımlı değildir ve varlığını ancak aşırı bir biçimde sömürülen köylünün ve aile üyelerinin olağanüstü yoksullukları pahasına sürdürür.
      Tarımda kapitalizmin gelişmesi, kent ile köy arasındaki çelişkiyi derinleştirdi ve keskinleştirdi. Ekonomik temel, kent burjuvazisi tarafından köylülüğün sömürülmesi, sanayiin, ticaretin, mali sistemin ve kredinin gelişmesinden bu yana, kırsal nüfusun büyük bölümünün yıkımına dayanır. Köy, kente göre, ekonomik, politik ve kültürel alanlarda gittikçe geride kalır.
      Çetin yaşam koşulları, köylülüğü kapitalist rejimin ortadan kaldırılması gereğinin bilincine götürür. Bu nedenle, köylülüğün temel yığınlarının hayati çıkarları, proletaryanın çıkarlarıyla uyumlu hale gelir. Kapitalist düzene karşı ortak savaşımlarında, proletarya ile emekçi köylülüğün ittifakının ekonomik temeli budur.
     

Toprağın Ulusallaştırılması ve Toprak Rantı

     
      Tarımın sanayiye göre geri kalışında en önemli neden toprağın özel mülk oluşudur.
      Yukarda da belirttiğimiz gibi, toprağın özel mülkiyeti, sanayi sermayesinin tarıma serbestçe aktarılmasına engel olur. Kapitalist-kiracının tarıma ek sermaye (gübre, sulama kanallarının iyileştirilmesi vb.) yatırmasını engeller. Çünkü, toprak üzerinde yapılan sözleşmenin bitişiyle ek yatırımlardan (kapitalist-kiracı değil,) büyük toprak sahibi yararlanacaktır. Toprağın özel mülkiyeti, toprak sahipleri tarafından cebe indirilen mutlak rantı doğurur, toprak sahiplerine asalak bir yaşam sürme olanağı sağlar. Bu, toprağın özel mülk oluşunun üretici güçlerin gelişmesini engellediğini [sayfa 145] kanıtlar. Toprağın özel mülkiyet şeklinin kaldırılması, bundan dolayı, bir zorunluluk haline gelir. Bunu gerçekleştirme yollarından biri, toprağın ulusallaştırılması, yani toprağın devlet mülkiyeti haline sokulmasıdır.
      Kapitalizmin şafağında, burjuvazinin bazı temsilcileri, toprağın ulusallaştırılmasını salık verdiler. Toprağın özel mülkiyet şeklini ortadan kaldırmayı (o zaman feodal mülkiyet egemendi) ve toprağı, burjuva devlete bırakmayı önerdiler. Bu önlem, kapitalizmin ayakta tutulmasıyla, nasıl bir sonuç verirdi? Toprağın devlete bırakılmasıyla, toprak mülkiyetinden doğan mutlak rant kalkardı.
      Her ne kadar burjuva devlet tarafından toprağın ulusallaştırılması, kapitalizmin ve üretici güçlerin gelişmesini hızlandıracak idiyse de, burjuvazi, pratik olarak, bunu gerçekleştirecek yetenekte değildi. Şunun için ki, özel toprak mülkiyetinin ortadan kaldırılması, kapitalist mülkiyet de dahil, genel olarak özel mülkiyetin temellerini sarsmış olurdu.
      İkincisi
, kapitalizm geliştikçe, bizzat burjuvazi de bir yığın taşınmaz mala sahip olmuş ve bu nedenle, çıkarları, toprak sahiplerinin çıkarlarıyla gittikçe içiçe girmişti.
      Gelişmiş kapitalizm çağında, toprağın özel mülkiyetini ortadan kaldırmak, yalnızca, genel olarak, özel mülkiyetin kaldırılması uğruna savaşım veren sınıfın harcıdır. Bu sınıf, devrimci proletaryadır. Ama toprağın proleterce ulusallaştırılması, kapitalizmin gelişmesine yolaçmaz, tam tersine, kapitalizmin tasfiyesinin başlangıcı olur.
      SSCB'de toprağın ulusallaştırılmasıyla, toprakta özel mülkiyetle birlikte mutlak rant da kalktı. Bu önlem, büyük tarımın sosyalist şekillerinin ilerlemesinin en önemli koşullardan biri olmuştur.
     
      ŞİMDİ sermaye hareketi içinde, artı-değerin aldığı özel biçimleri incelemiş bulunuyoruz. Bütün burjuva grupların ve toprak sahiplerinin gelirlerinin tek kaynağının, artı-değeri yaratan ücretli işçilerin emeği olduğunu saptadık. Artı-değerin aldığı özel şekiller, kapitalist toplumun başlıca sınıf çelişkisini, burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişkiyi gizler, [sayfa 146] gölgeler. Marx, artı-değer üretimini, sermaye birikimini ve proletaryanın yoksullaşmasını ve sonunda da artı-değerin bölüşülmesini tahlil ederken, aynı zamanda, proletarya ile burjuvaziyi birbirinden ayıran kapitalizmin başlıca sınıf çelişkisini bütün yönleriyle inceledi ve işçi sınıfının tarihsel görevinin, bu uzlaşmaz çelişkiyi çözmekten, yani kapitalist üretim tarzını ve sömürüyü ebediyen ortadan kaldırmaktan ibaret olduğunu çürütülemez şekilde tanıtladı.