KÜTÜPHANE | EKONOMI-POLITIK

3- EKONOMİK BUNALIMLAR

Bunalımların Niteliği ve İlk Nedeni

     

      Fransız ütopik sosyalisti Fourier">

KÜTÜPHANE | EKONOMI-POLITIK

3- EKONOMİK BUNALIMLAR

Bunalımların Niteliği ve İlk Nedeni

     

      Fransız ütopik sosyalisti Fourier, ekonomik bunalımlarda ortaya çıkan çelişkiyi, "uygarlıkta yoksulluk, bolluktan doğar" diyerek belirtmişti.
      Fazla-üretimin neden olduğu bunalımın başlıca belirtileri şunlardır: ticaret durgunluk içindedir; pazar düşük fiyatta metalarla dolup taşmaktadır; fabrikalarda işler durdurulmuştur; yığın yığın işçi, geçim araçlarından yoksun bırakılmıştır.
      Kapitalist toplumda, buğdayın, giysilerin, yakıtın vb. maddelerin "çok daha fazla" üretildiği doğru mudur? Hayır. Bunalıma varan, metaların fazla-üretimi mutlak değil, görelidir. Ancak, alım gücüne oranla bolluk vardır; toplumun [sayfa 160] gerçek gereksinmelerine oranla meta bolluğu yoktur. Bunalım döneminde toplum gereksinmeleri azalmaz. Yalnız, emekçi yığınların alım gücünde hızlı bir düşüş olur. Bunalım sırasında, emekçiler en ciddi, en hayati gereksinmelerle karşı karşıya kalırlar. Zorunlu gereksinmelerini gidermede büyük sıkıntıya düşerler.
      Fazla-üretimden doğan ekonomik bunalımların başlıca nedeni, kapitalizmin temel çelişkisi olan üretimin toplumsal niteliği ile üretimin ürünlerini özel mülk edinmenin kapitalist şekli arasındaki çelişkidir.
      Kapitalist üretim, toplumsal işbölümü üzerine kurulmuştur. Kapitalizm geliştikçe işbölümü yayılır. Üretim, kesintisiz çoğalan sanayi dalları tarafından gerçekleştirilir. Büyük işletmeler, yüzlerce ve binlerce işçiyi buraya toplar. Kendi aralarında birbirine bağlanan bütün bu işletmeler, ulusal pazar ve dünya pazarı için çalışırlar. Böylece kapitalizm, emeği büyük ölçüde merkezileştirirken, üretime de toplumsal bir nitelik verir, ve her meta binlerce işçiye ait toplumsal emeğin bir meyvesi olur.
      Bununla birlikte, sermaye, üretime, son derece uzlaşmaz karşıt bir biçim altında toplumsal bir nitelik verir. Toplumsallaşmış üretim, kârlarını yükseltmeye çalışan kapitalistlerin yararına artar. Milyonlarca insanın üzerinde çalıştıkları üretim araçları, kapitalistlerin özel mülkiyetindedir; bu milyonlarca insanın emek ürünü de bir avuç kapitalistin malı olmaktadır.
      Kapitalizmin başlıca çelişkisi, her şeyden önce, farklı işletmelerdeki üretim örgütü ile bütün toplum içindeki üretim anarşisi arasındaki karşıtlıkta ortaya çıkar. Bu durum, her kapitalist işletme içinde işçilerin emeğinin örgütlenmiş olması, ama toplumun bütününde, üretim araçlarının özel mülkiyeti sonucu, üretimde anarşinin hüküm sürmesi olgusu ile kendini açığa vurur. Her kapitalist, en büyük kârları sağlama peşindedir. En yüksek kâr oranı uğruna kapitalistler; tüm toplumun gereksinmelerini hesaba katmadan üretimi yaygınlaştırırlar (ya da sermayelerini daha kârlı başka [sayfa 161] dallara aktarmak için üretimi kısıtlama yoluna giderler). Bu nedenle, üretim dalları arasındaki oranlar dengesizleşir, bu da toplumsal ürünü gerçekleştirme güçlüklerine ve olanaksızlığına yolaçar.
      Devam edelim. Kapitalizmin başlıca çelişkisi, onun, üretimi sınırsız genişletme eğilimiyle, asıl tüketiciler olan emekçi yığınların alım gücünün sınırlanmasında ortaya çıkar.
      Üretimi sınırsız çoğaltma eğilimi, kapitalizmin ekonomik yasasının, artı-değer yasasının işlevidir. Kâr yarışması, kapitalistleri, birikimi, üretimi genişletmeye, tekniği modernleştirmeye, yeni makineleri benimsemeye, ek emek-gücü kiralamaya ve büyük miktarda meta üretmeye zorlar. Tüketime eşdeğerde olmayan bir artma eğilimi başgösterir. Bundan başka, en fazla kârı elde etme eğilimi, kapitalistleri, ücretleri düşürmeye, sömürüyü yeğinleştirmeye iter. Ama emekçilerin sömürülmelerinin ve yoksulluklarının artması, emekçilerin alım gücünde, metaların sürüm olanaklarında bir azalma demektir; ve bütün bunlar, fazla-üretimden doğan ekonomik bunalımlara varır.
      Kapitalizmin temel çelişkisi burjuvazi ile proletarya arasındaki uzlaşmaz sınıf karşıtlığında da görülür. Kapitalist rejimde, kapitalistler tarafından elde tutulan üretim araçlarıyla kendi emek-güçlerinin dışında her şeyden yoksun olan dolaysız üreticiler arasında tam bir kopma olur. Bu kopma, bir yanda üretim araçlarının ve ürün fazlasının, diğer yanda da geçim araçlarından yoksun işsizler yığınından oluşan emek-gücünün toplandığı, fazla-üretim bunalımlarında apaçık ortaya çıkıyor.
     

Kapitalist Çevrim ve Evreleri

     

      Fazla-üretim bunalımları, devirli olarak ortaya çıkar. İlk sanayi bunalımı, 1825'te, İngiltere'de patlak vermiştir. 1847-1848'de, Avrupa'nın birçok ülkeleri ile Birleşik Amerika'da başgösteren ekonomik bunalım, dünya çapındaki ilk bunalımdı. [sayfa 162] 19'uncu yüzyılın en ağır bunalımı, 1873 bunalımıdır. Bu bunalım, tekel-öncesi kapitalizmden tekelci kapitalizme, yani emperyalizme geçişin başlangıcını gösterir. 1929-1933 dünya ekonomik bunalımı ise, 20'inci yüzyılın tanık olduğu bunalımların en şiddetlisidir.
      Bir bunalımın başlangıcından, sonraki bunalımın başlangıcına kadar süren döneme bir çevrim denir ve bu, dört evreyi içerir; bunalım, çöküntü, toparlanma ve atılım.
      Bunalım
çevrimin temel evresidir. Bunalımın ayırdedici özelliği, her şeyden önce, metaların fazla-üretimi, fiyatların hızla düşmesi, birçok iflas, üretimde önemli bir azalma, işsizliğin artması, ücretlerin düşmesi, metaların, donatımın, işletmelerin kayıtsız şartsız tahribi, iç ve dış ticaretin azalmasıdır. Bu evrede, üretim potansiyelinin artması ile alım gücünün göreli azalması arasındaki çelişki şiddet ve yıkıcılık gösterir. Üretici güçlerin yüksek gelişme düzeyi, onları dizginleyen kapitalist üretim ilişkilerinin dar çerçevesiyle çatışır. Bu, birçok işletmenin yıkılıp gitmesi, üretici güçlerin bir bölümünün kayıtsız şartsız tahribiyle olur. Bunalım döneminde üretim azalır ve toplumda mevcut olan alım gücü düzeyi düşer. İşte o zaman bunalımdan çöküntüye geçilir.
      Çöküntü
, çevrimin (cycle) ikinci evresi, bunalımın gelişmesi durduğu zaman başlar, bununla birlikte, sanayi üretimi hala tıkanık durumdadır, meta fiyatları düşüktür, ticaret hareketsiz, kâr oranı azdır. İşsizlik ve ücretler, bunalım sırasındaki düzeyde kalır. Biriken meta stokları kısmen imha edilir ve kısmen de düşük fiyatlarla elden çıkarılır. Pazarlar ve hammadde kaynakları uğruna yürütülen rekabet ve savaşım, kapitalistleri, sabit sermayeyi yenilemeye isteklendirinceye kadar, kapitalist üretim çöküntü halinde kalır. Kapitalistler, üretim giderini düşürmek ve bunalımın sonucu olarak, varılan düşük fiyatlarda bile, üretimi kârlı kılmak için avadanlıklarını yetkinleştirirler. Donatım olarak gereksinmeler ortaya çıkaran ve üretim genişlemesini isteklendiren şey budur. Çevrimin yeni bir evresine, toparlanma evresine geçmek için gerekli koşullar, böylece yavaş yavaş hazırlanmış olur. [sayfa 163]
      Toparlanma
evresinde, bunalımda ayakta kalan işletmeler, sabit sermayeyi yenilemeye devam ederler ve gittikçe üretimi genişletme yoluna girerler. Üretim, bunalım öncesindeki düzeye ulaşır ve sonra onu geçer. Ticaret yeniden başlar, meta fiyatları artar, kazançlar büyür, işsizlik yavaş yavaş azalır. Kapitalist üretim, bunalım öncesi üretimi aşınca, atılım evresine geçiş belirtisi görülür.
      Bu evrede, üretimin sınırsız çoğalma eğilimi açıkça görülür. Birbirlerini geçme kaygısında olan kapitalistler, yeniden işletmelerini büyütürler, yeni şantiyeler açarlar, pazara bir yığın meta sürerler. Üretimin başdöndürücü bir şekilde yükselmesi, alım gücüne gittikçe artan bir hız kazandırır. Fazla-üretim artar, ilkin kendini göstermez, meta fazlaları birikir. Atılımın bu yüksek evresinde, pazarın bir anda alım gücünü aşacak bir ölçüde doyurulduğu görülür. Fiyatlar düşer ve bunalım patlak verir. Çevrim yeniden başlar.
      Görüldüğü gibi kapitalist üretim sarsıntısız değil, şiddetli dalgalanmalarla, iniş-çıkışlarla gelişir. Kapitalist üretimin gelişmesinin bu çevrimsel şekli, üretici güçlerle üretim ilişkileri arasında durmadan keskinleşen çelişkinin bir sonucu ve belirtisidir; kapitalizmin kendisinin, kendi gelişmesini engellediğini ve kaçınılmaz olarak kendi sonunu kısalttığını gösterir.
      Sanayideki bunalıma paralel olarak, kapitalist ülkelerde, tarımsal bunalımlar, yani tarım ürünlerinin fazla-üretiminden doğan bunalımlar da olur.
      Tarımsal bunalımlar, alışılageldiği üzere, uzun sürer. Bu durum tarımın sanayiden daha geri olmasıyla açıklanır. Toprak üzerindeki özel mülkiyet tekeli sermayenin serbest akışına, tarımda sabit sermayenin kitlesel yenileştirilmesine engel olur, tarım bunalımının sona ermesini geciktirir. Küçük üreticilere gelince, onlar yıkılma korkusu ile, bunalım süresince bütün güçleriyle üretim hacmini değiştirmeden sürdürmeye uğraşırlar, ama bu durum, tarımsal aşlıkların fazla-üretimini artırmaktan ve bunalımı uzatmaktan başka [sayfa 164] bir işe yaramaz.
      Tarımsal bunalımların en ağır yükü, köylülüğün temel yığınları üzerine çöker, bu da onları yıkıma sürükler.
     

Bunalımlar ve Kapitalizmin Çelişkilerinin Keskinleşmesi

     

      Bunalım dönemlerinde, kapitalizmin, kendisinin ortaya çıkardığı güçleri denetlemeye güç yetiremediği açıkça ortaya çıkar. Her ekonomik bunalım, üretimin hızla gerilemesini, iç ve dış ticaret hacminin azalmasını da peşinden getirir.
      Örneğin, 1929-1933 bunalımı ile İngiltere'de kömür üretimi 3.5 yıl önceki düzeye düşmüştür. Çelik üretimi 23 yıl; döküm üretimi 76 yıl; dış ticaret hacmi 36 yıl geriye gitmiştir.
      Aynı zamanda bunalım, büyük halk yığınlarının en zorunlu gereksinmelerini gidermekten zaten uzak olan büyük zenginlikleri ortadan kaldırdı. Böylece, 1929-1933 bunalımı sırasında, Birleşik Amerika'da 92, İngiltere'de 72, Almanya'da 28 yüksek fırın söküldü. 1933'te, Birleşik Amerika'da, işletmeye yeni açılan 10,4 milyon akrlık pamuk fidesi yokedildi.
      Bunalım sırasında, toplumun başlıca üretici gücü olan emek-gücü israf edildi. Bunalım, boş gezmeye, amaçsız bir yaşam sürmeye mahkum edilen milyonlarca insanı sokağa attı.
      Bunalımlar, proletarya ile burjuvazi, köylülüğün temel yığınları ile mülk sahipleri, köylüleri sömüren tefeci vb. arasındaki sınıf çelişkilerini de keskinleştirir. Bunalım döneminde işçi sınıfı, kapitalistlere karşı savaşım ile sağladığı kazanımların büyük bir bölümünü kaybeder.
      Bunalımların büyük yoksunluklara uğrattığı proletaryanın en geniş yığınları, sınıf bilinci ve devrimci kararlılık kazanır. İşçiler, ekonomik ve toplumsal rejimi değiştirmenin, sefalet ve açlıktan kurtulmanın biricik yolu olduğunu kabul ederler. En geri emekçi tabakaları bile, sömürücülere karşı savaşım vermenin gerekli olduğunu anlarlar.
      Böylece, ekonomik bunalımlar, kapitalizmin yerine devrimci [sayfa 165] yolla burjuva rejimin çelişkilerini ortadan kaldıran ve toplumsal üretici güçlerin gelişmesine sınırsız perspektifler açan sosyalizmi geçirmenin gerekliliğini açıklığa kavuşturur.