KÜTÜPHANE |
EKONOMI-POLITIK
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SERMAYE VE ARTI-DEĞER KAPİTALİST DÜZENDE ÜCRET
3- ARTI-DEĞER ÜRETİMİ KAPİTALİST SÖMÜRÜ
Kapitalist Rejimde Emek Sürecinin Özel Çizgileri
Emek-gücünün tüketimi, emek süreci içinde
ortaya çıkar. Emek süreci, daima temelinde üretim araçlarının mülkiyeti
bulunan, üretim ilişkilerinin oluşturduğu belirli bir toplumsal biçim
altında gerçekleşir. Her toplumda çalışmanın özel çizgileri, üretim
araçlarının mülkiyet şekline bağlıdır.
Kapitalist rejimde, üretim araçlarını
elinde tutan kapitalisttir, oysa işçi, bunlardan yoksundur. Bu nedenle,
kapitalizmde emek süreci, aşağıdaki çizgilerle nitelenir:
Birincisi, işçi, emek-gücünü satın
alan kapitalistin denetimi altında çalışır. Onun ne üreteceğine, hangi
oranlarda ve hangi araçlarla üreteceğine kapitalist karar verir.
İkincisi, işçinin yalnızca emeği
değil, yarattığı ürün de kapitaliste aittir.
Kapitalizmde, emek sürecinin bu ayırıcı
özellikleri,
[sayfa 75] işçinin çalışmasını kölece bir çalışma,
ağır ve dayanılmaz bir yük haline getirir.
Değerin Büyüme Süreci
Kapitalist Sömürü
Kapitalist üretim süreci,
kullanım-değerinin oluşumu ve değer büyümesinin sentezidir.
Meta ekonomisinde, aynı zamanda bir değer
üretmeksizin, bir kullanım-değeri üretilemez. İşçi, bir meta üretirken,
emeğini harcar. Bu emek ikili bir nitelik taşır. Bir yanda bir
kullanım-değeri yaratan somut emek. Öte yanda, metaın değerini
yaratan soyut emek. Kapitalist için kullanım değerinin üretimi, ancak onu
amacına ulaştıracak olan bir araçtır.
Oysa kapitalist üretimin amacı ve devindirici gücü artı-değerdir.
Artı-değerin nasıl üretildiğini görelim.
Kapitalist, üretim için gerekli olanı
pazardan satın alır: makineler, makine-araçlar, hammaddeler, yakıt ve
emek-gücü. Üretim fabrikada başlar: makine-araçlar işler, işçiler çalışır,
yakıtlar yanar, hammaddeler nihai ürünlere dönüşürler. Meta hazırlanınca
kapitalist onu pazarda satar ve ondan sağladığı para ile de yeniden
hammaddeler, makineler, emek-gücü vb. satın alır, yani devir sıfırdan başlar.
Olay, bir şema aracılığıyla şöyle gösterilebilir:
P-M (E-Üa) ... Ü ... M' - P'
Para-meta (emek-gücü ve üretim
araçları)-üretim-meta-para.
Üretilen metaın değeri nedir?
Kapitalistin bir konfeksiyon fabrikası
olduğunu varsayalım. Kostümlerin üretimi için kapitalist; dikiş makineleri,
[sayfa 76] yünlü kumaş, yardımcı malzeme (astar,
düğmeler, iplik vb.) ve emek-gücü satın alıyor. Kapitalistin, 500 kostüm
için metresi 30 dolardan 1.500 metre yünlü kumaş, toplam 45.000 dolar
tutarında malzeme satın aldığını kabul edelim. Yardımcı malzemeler almak
için gideri, kostüm başına 30 dolar olmak üzere, toplam 15.000 dolar; 500
kostümün yapımında dikiş makinelerinin aşınması ve diğer giderler (ışık,
ısıtma vb.) 5.000 dolar olsun. Emek-gücü giderlerinin toplamı da (işçi
başına günde 5 dolar hesabıyla 5000 işçi için) 2.500 dolar tutsun.
Böylece kapitalist, üretim için gerekli
bütün unsurları satın aldı.
500 kostüm yapımı için kapitalistin
yaptığı harcama toplamı:
1) Yünlü kumaşın değeri |
45.000 dolar |
2) Yardımcı malzemelerin değeri |
15.000 dolar |
3) Makinelerin yıpranma vb. değeri |
5.000 dolar |
4) Emek-gücü değeri |
2.500 dolar |
Toplam |
67.500 dolar |
Bir kostümün değeri (67.500 :
500) 135 dolardır. Kapitalist, pazara varınca, aynı cins bir kostümün 135 dolara
satıldığını görüyor. Bu nedenle, kostümlerin bu fiyattan satmak zorundadır.
Sonuç olarak kapitalist, üretim için 67.500 dolar ödemişti; üretilen metaın
satışından elde ettiği (135x500) 67.500 dolar oluyor. Artı-değer yok. Para,
sermayeye dönüşmemiştir.
Öyleyse artı-değer nasıl ortaya çıkar?
Artı-değerin gizi, kendi emek-gücünün
değerini, tam bir işgününde değil, tam bir işgününün bir kesiminde, diyelim, tam
bir işgününün yalnızca 5 saatlik bir süresinde üreten işçinin emek-gücünün
değerindedir. Ama kapitalist, onu günde 5 saat çalıştırmaz. Emek-gücünün bir
günlük değerini ödemiştir kapitalist, ve o, işgünü süresince, (satın almış
olduğu) bu metaın (emek-gücünün) kullanım-değerinin
[sayfa 77] sahibidir. Bu metaın kullanım-değerinin
sahibi olduğundan, kapitalist, işçiyi günde 8-10 saat ve hatta daha fazla bir
süre çalıştırır. Emek sürecinin uzaması sonucu olarak, işçi, emek-gücü metaının
fiyatından daha büyük bir değer yaratır.
Varsayalım ki, kapitalist, işçiyi 5 saat
değil de, 10 saat çalıştırsın. 10 saatlik emek süresinde işçiler (varsayımımızda
500 kişi), üretim araçlarının iki kat fazlasını işleyecekler ve elde edilen ürün
miktarı iki kat fazla, yani 1.000 kostüm olacaktır.
Böylece, kapitalistin harcamalarının ne
olacağını görelim:
1) Yünlü kumaşın değeri |
90.000 dolar |
2) Yardımcı malzemelerin değeri |
30.000 dolar |
3) Makinelerin yıpranma değeri |
10.000 dolar |
4) Emek-gücü değeri |
2.500 dolar |
Toplam |
132.500 dolar |
10 saatlik bir işgününde, işçiler, 1.000
kostüm dikmişlerdi. Kapitalist, pazarda, onları (bir kostümü 135 dolar
üzerinden) satarak, 135.000 dolar alır. Başlangıçta 132.500 dolar ödemişti ve
135.000 dolar aldı. İlk ödediği değerden 2.500 dolar fazla almıştır. Bu 2.500
dolar, artı-değeri oluşturur. Burada para, sermayeye çevrilmiştir.
Artı-değerin elde edilmesi, işçinin,
kendi emek-gücü değerini yeniden üretmek için gerekli olandan daha fazla
çalışmış olmasıyla belirlenmiştir. Artı-değer, bundan dolayıdır ki,
işçi sınıfının kapitalistler tarafından sömürülmesinin sonucudur.
İnsanın insan tarafından sömürüsü,
kapitalizmle ortaya çıkmış bir olay değildir; bu, daha önceleri de vardı.
Kölecilikte ve feodalizmde, köleler ve serf köylüler, zorla çalıştırılır ve
hiçbir şey onların sömürüsünü maskelemezdi.
Kapitalist rejimde, durum başkadır.
Burada, işçi her türlü kişisel bağımlılıktan kurtulmuştur; şu ya da bu
kapitaliste ait değildir. Bundan dolayı da kapitalist, onu çalışmaya
[sayfa 78] zorlayamaz. Ama işçi, ne üretim araçlarına
ne de geçim araçlarına sahiptir ve o emek-gücünü satmak zorunda bırakılmıştır.
Açlık, işçiyi, kapitalist yararına çalışmaya zorlar. İşte bundan dolayıdır ki,
ücretli emek sistemi, ücretli bir kölelik sistemidir.
Kapitalist rejimde, zorla çalıştırmanın
niteliği maskelenmiştir.
Marx, kapitalist sömürünün örtüsünü
ortadan kaldırarak, kapitalist üretim tarzının temel ekonomik yasasını da açığa
çıkardı. "Artı-değer üretimi, diyor Marx, bu üretim tarzının mutlak yasasıdır."
(Marks, Kapital, Birinci Cilt, s. 635.)
Artı-değer yasası, burjuva toplumda
ortaya çıkan bütün süreç ve görüngüleri anlayıp açıklamaya olanak verir. Bu
yasa, üretim biçiminin sömürücü niteliğini açıklar. Bu yasanın etkisiyle,
kapitalizmde, üretim rekabet ve anarşinin artması, emekçi yığınlarının
sefaletinin büyümesi, işsizliğin yaygınlaşması, kapitalizmin bütün
çelişkilerinin keskinleşmesi belirli hale gelmiş bulunuyor.
Gerekli-Emek ve Ek-Emek Zamanı
Kapitalist işletmede, işgünü iki
kısımdan oluşmuştur: gerekli-emek zamanı ve ek-emek zamanı. Sonuç
olarak, işçinin emeği bölünür.
Gerekli-emek zamanı ve gerekli emek,
işçinin, emek-gücünün değerini, yani gerekli geçim araçlarının
değerini, yeniden üretmek için gereksinme duyduğu kısımdır. Gerekli
emek zamanı, kapitalist tarafından ücret şeklinde ödenir.
Artı-emek zamanı ve artı-emek,
artı-ürünün üretimi için harcanır. Kapitalist rejimde, artı-ürün,
kapitalistler tarafından mülk edinilen artı-değer biçimini alır.
Artı-emeğin ya da ek-emek zamanının emeğe ya da gerekli-emek
zamanına oranı, işçinin
sömürü derecesini gösterir. Bundan dolayı, ek-emek zamanı ve
artı-emek, üretim araçlarının sahibi olan kapitalistler tarafından
işçi sınıfının sömürülmesini
[sayfa 79] niteleyen belirli bir toplumsal ilişkiyi
ifade eder.
Üretim araçlarının kapitalist mülkiyeti
ve ücretli emeğin sömürülmesi, buıjuva toplumu, uzlaşmaz karşıt iki
sınıfa böler.
Burjuva Toplumun Sınıf Yapısı
Marx ve Engels, toplumun sınıflara
bölünmesinin, üretim araçlarının yani toprak, toprakaltı, iş
aletleri, bir başka deyişle maddi malların üretilmesi için insanlara
gerekli olan her şeyin, özel mülkiyet haline gelmesine bağlı
olduğunu tanıtlamışlardır. Toplumun azınlığı oluşturan bir kesimi,
üretim araçlarına sahip olmayan öteki kesimini sömürme olanağına
sahip oldu.
Sömürücü toplumda sınıflar, diyordu
Lenin, gruplarından birinin, üretim araçları karşısındaki farklı
durumu nedeniyle, öteki grubun emeğine sahip çıkabildiği insan
topluluklarıdır.
Toplumun köleler ve efendiler olarak
sınıflara bölünmesi, insanlık tarihinin tanıdığı ilk bölünmedir.
Feodalizme geçişle, toplum, feodaller sınıfı ile serf köylüler
sınıfını içerir.
Burjuva toplumu nitelendiren şey, temelde
karşıt iki sınıfın,
burjuvazi ile proletaryanın varlığıdır. Burjuvazi, üretim araçlarına
sahiptir ve bunları artı-değer sağlamak için işçileri sömürmekte
kullanır. Proletarya, üretim araçlarından yoksun olan ücretli
işçiler sınıfıdır ve bu yüzden de kapitalist sömürünün boyunduruğu
altındadır. Kapitalist rejimde, bu sınıfların yanında, büyük toprak
sahipleri sınıfı, köylüler ve feodal kalıntılar vardır.
Burjuvazi ve proletarya, uzlaşmaz karşıt,
yani çıkarları birbiriyle çatışan ve aralarında uzlaşmaz bir
düşmanlık bulunan sınıflardır. Kapitalizm geliştikçe proletarya
sayıca büyür, giderek kendi sınıf çıkarlarının bilincine varır ve
burjuvaziye karşı savaşım için ilerler ve örgütlenir. Burjuvaziye
karşı proletaryanın sınıf savaşımı, burjuva toplumun temel
özelliğidir. Kapitalist toplumun en devrimci sınıfı olan proletarya,
[sayfa 80] kapitalizmin mezar kazıcısıdır.
Kapitalist rejimde burjuva devlet, ekonomik,
toplumsal ve politik eşitsizliğin bekçiliğini yapar. Üretim
araçlarının kapitalist özel mülkiyetini korur, emekçilerin
sömürülmesini destekler ve onların kapitalist düzene karşı
yürüttükleri savaşımı bastırır.
Burjuva toplumbilimcileri ve hukukçuları,
burjuva devleti, sınıflar-üstü, toplumun üstünde bir devlet olarak
gösterir. Gerçekte ise, burjuva devlet, ekonomik planda egemen
sınıfın politik örgütü, burjuvazinin diktatörlük aracıdır. Sömürücü
devletin başlıca görevi, sömürülen büyük çoğunluğu, egemen sınıflar
karşısında itaatli ve onlara tabi bir durumda tutmaktır. Burjuva
devlet şekilleri farklıdır (monarşi, cumhuriyet, faşist
diktatörlük), ama nitelikleri aynıdır, burjuvazinin her çeşit
diktatörlüğünü temsil ederler. Devlet, ücretli-emeğin sermaye
tarafından sömürülmesini içeren rejimi korumak ve güçlendirmekle
yükümlüdür.
4- SERMAYE VE BİLEŞTİRENLERİ
Üretimin Toplumsal İlişkisi Olarak Sermaye
Burjuva iktisatçılar, ilkel
insanın taşından ve sopasından başlayarak, her iş aletine sermaye
adını verirler.
Gerçekte, üretim araçları, kendi
kendilerine, sermaye değildir; onlar, her toplumun varoluşunun
kaçınılmaz koşuludur, ve üretim araçlarının, sınıflar karşısında
durumları farksızdır. Üretim araçları, ancak kapitalistlerin özel
mülkiyetlerinde bulundukları ve, işçi sınıfını sömürmek için
kullanıldıkları zaman, sermaye olurlar. Sermaye, ne bir para yığını,
ne de üretim aracıdır, ama sermaye, toplumun başlıca üretici gücü
olan işçi sınıfı, geçim araçları ve üretim araçlarından yoksun
bırakılırken, ve bu yüzden de, kendi emek-gücünü kapitalistlere
satmaya ve kapitalist sömürünün boyunduruğunda kalmaya zorlanırken,
aletlerin ve üretim araçlarının ve bunlarla birlikte başlıca geçim
araçlarının
[sayfa 81] kapitalist sınıfın mülkiyetinde bulunduğu,
tarihsel olarak belirlenmiş toplumsal bir üretim ilişkisidir. Başka
bir deyişle sermaye, ücretli işçilerin sömürülmesi yolu ile
artı-değer sağlayan bir değerdir.
Sermayenin içyüzünü va kapitalist
sömürünün mekanizmasını daha iyi anlatmak için, sermayenin değişen
sermaye ve değişmeyen sermaye olarak bölünmesine önemle işaret
edelim. Bu bölünme, artı-değerin nereden geldiğinin bilinmesi
sorununda bize açıklık getirecektir.
Değişmeyen Sermaye ve Değişen Sermaye
Kapitalist, üretime koyulurken, sermayenin
bir bölümünü bina yapımına, makineler, hammadde, yardımcı maddeler ve yakıt
alımına harcar. Üretim araçlarında maddeleşen bu sermayenin büyüklüğü, üretim
süreci içinde değişmez. Bu büyüklük, üretim araçları kullanıldıkça, üretilen
metalara aktarılır. Böylece, hammaddelerin, yardımcı maddelerin ve yakıtın
değeri, her işlemde, tamamıyla yeni ürüne aktarılmış olur. Makine ele alındığı
takdirde, örneğin bir makine, her yıl değerinin %10'unu yeni ürüne aktararak, 10
yıl hizmet görmüş olsun. Bu takdirde, her yıl kendi değerinin %10'unu yeni ürüne
aktarmış olacaktır. Üretim araçları (makineler, makine-aletler, hammaddeler,
vb.) satın almak için harcanan ve üretim süreci içinde büyüklüğünü değiştirmeyen
sermaye bölümü
değişmeyen sermaye (capital constant) adını alır. Değişmeyen
sermayeyi, "s" harfi ile gösteriyoruz.
Üretim araçlarının dışında, kapitalist,
sermayenin diğer bölümü ile de emek-gücü satın alır. Üretim süreci sonunda;
kapitalist, işçiler tarafından üretilen yeni bir değerin sahibi olur. Bu yeni
değer, kapitalistin ücret şeklinde ödediği emek-gücü değerinin üstünde değerdir.
Emek-gücü satın almak için harcanan ve üretim süreci içinde işçiler tarafından
yaratılan artı-değeri takiben artan bu bölüm,
değişen sermaye (capital variable) adını alır. Değişen
sermayeyi "d" harfiyle gösteriyoruz.
[sayfa 82]
Sermayenin, değişen ve değişmeyen sermaye olarak bölünüşünü ortaya koyarken
Marx, artı-değeri yaratan sermayenin yalnızca değişen sermaye olduğu gizini de
günışığına çıkarmıştır.
Burjuva iktisatçılar, sermayenin, değişen
sermaye ve değişmeyen sermaye olarak bölünmesini kabul etmiyorlar. Onlar,
kapitalizmi savunurken, onun sömürücü niteliğini düşünmek bile istemiyorlar.
Yalnızca kapitalistlerin ticari hesapları içinde kalarak, bu bölünmeyi
sabit sermaye ve döner sermaye olarak kabul ediyorlar.
Sermayenin bu şekilde bölünmesi, üretim mekanizmasını görmeye elverişlidir, ama
kapitalist sömürüyü gizler.
Sabit Sermaye ve Döner Sermaye
Üretime bağlanmış olan sermaye, kendi değerini ürünlere bir defada ya da parça
parça aktarmış olmasına göre, sabit ve döner sermaye olmak üzere ayrılmıştır.
Kendi değerini, kullandıkça, parça parça
ürünlere aktaran sermaye bölümüne (binalar, makineler, makine-araçları)
sabit sermaye denir. Hammaddelere, emek-gücüne, yardımcı maddelere,
yakıta vb. harcanmış olan ve bir üretim çevrimi (cycle) boyunca metaların
satılmasıyla, para şeklinde, yeniden tam olarak kapitaliste dönen sermaye
bölümüne,
döner sermaye denir. Sermayenin, sabit ve döner sermaye olarak
bölünmesi, emek-gücü ile üretim araçları arasındaki başlıca farkı tamamıyla
bulandırır. Burada emek-gücü, üretim araçlarının bir başka bölümüne, tamamıyla
karşıt olan hammaddelerle, yakıtla, yardımcı malzemelerle aynı kefeye konulur.
Bu bölünme, artı-değerin biricik yaratıcısı olarak emek-gücünün özel rolünü
gizler ve kapitalist sömürünün özünü maskeler.
Sermaye bölünmesinin iki biçimi şu
şekilde açıklanabilir:
[sayfa 83]
Sömürü süreci içindeki rolüne göre sermayenin bölünmesi: |
|
Devrine göre sermeyenin bölünmesi |
Değişmeyen sermaye |
{ |
(Fabrika binaları ve eklentileri, araç ve
gereçler, makineler)
|
} |
Sabit sermeye |
(Hammaddeler, yakıt, yardımcı malzemeler) |
} |
Döner Sermaye |
Değişen sermaye: |
{ |
(Ücretler) |
Artı-Değerin Kitlesi ve Oranı
Artı-değerin mutlak olduğu kadar
nispi bir büyüklüğü de vardır. Artı-değerin mutlak büyüklüğüne
artı-değer kitlesi adı verilmiştir. Bu, sömürü derecesine ve
sömürülen işçilerin sayısına bağlıdır. Artı-değerin nispi
büyüklüğüne gelince, bu,
artı-değer oranı ile ya da sömürü derecesiyle ifade edilir.
Sermayenin bölünmesini değişmeyen sermaye
ve değişen sermaye olarak saptarken, Marx, yalnız kapitalist
sömürünün niteliğini açığa çıkarmakla kalmadı, sömürü derecesinin
evrim şeklini de gösterdi.
Değişmeyen sermaye (s) artı-değer
yaratmaz. O halde artı-değer oranını belirlerken, değişmeyen
sermayeyi hesaba katmamak gerekir. Artı-değeri, değişen sermaye (d)
yaratır. Bu nedenle, artı-değerin nispi büyüklüğünü belirlemek için,
yalnızca artı-değerin değişen sermayeye oranını almak gerekir.
Emek-gücünün sömürü derecesinin tam ifadesi olan artı-değer oranını
ancak o zaman elde edebiliriz. Artı-değer oranı (a'), şu
denklem ile ifade edilir.
a'=a/d x %100
İşte bir örnek. Varsayalım ki,
kapitalist, metaların üretimi için (dolar olarak),
100.000s+20.000d=120.000 tutarını yatırmış olsun. Üretilen metaların
satış tutarı da 140.000 dolar olsun. Burada artı-değer olarak
kapitalistin aldığı, 20.000 dolardır.
Artı-değer oranı şu olacaktır:
a'=a/d x %100=20.000/20.000 x %100=%100
Bu örnek, burada, işçi emeğinin gerekli-emek
ve artı-emek olarak iki eşit kısma bölündüğünü gösterir. Yani işçi,
günün yarısında kendisi için ve diğer yarısında da, bedava olarak,
kapitalist için çalışmış olur. Artı-emek, gerekli-emeğe oranla
büyüdükçe, sömürme derecesi de yükselir.
Kapitalizm geliştikçe, artı-değer oranı
artar. Birleşik Devletler'de resmi rakamlara dayanılarak hesap
edilen, maden ve transformasyon sanayilerinde, artı-değer oranı
1889'da %145; 1919'da %165; 1929'da %210; 1939'da %220; 1947'de
%260'a yakın; 1955'te (transformasyon sanayiinde) %306,3'tür.
Kapitalist rejimde işçi sınıfının sömürü
derecesini yükseltme nasıl olur?
5- İŞÇİ SINIFININ SÖMÜRÜ DERECESİNİ YÜKSELTMEK İÇİN İKİ
YOL
Mutlak Artı-Değer
İşçi sınıfinın sömürü derecesi,
kapitalist rejimde bir işgününün ikiye bölünmesinden çıkar: 1)
değeri emek-gücünün değerine eşit miktarda meta değeri üretimi için
gerekli-emek zamanı, ve 2) işçinin kapitalist için çalışıp
artı-değer yarattığı ek-emek zamanı.
5 saati gerekli-emek zamanı ve 5 saati de
ek-emek zamanını temsil eden 10 saatlik işgününü örnek olarak
alalım. İşte şeması:
[sayfa 85]
5 saat |
5 saat |
gerekli-emek zamanı |
ek-emek zamanı |
Burada, artı-değer oranı eşittir:
a'= a/ d=5 saat, ek-zaman/5 saat,
gerekli zaman x %100=%100
Gerekli-emek zamanı değişmiyor, işgününün
uzatılmasıyla ek-emek zamanı uzuyor. Bu durum, artı-değer oranının, işçinin
sömürü derecesinin yükselmesini gösterir. Varsayalım ki, işgünü 10 saatten 12
saate çıkmış olsun, ek-emek zamanı artık 5 saat değil, 7 saat olacaktır. Bu
durumda, artı-değer oranı eşittir:
7/5 x %100=%140
Marx, işgününün uzatılmasıyla elde edilen
artı-değere
mutlak artı-değer demiştir. Kapitalistin artı-değere karşı susuzluğu
sınırsız olduğundan, işgününü sonuna kadar uzatmaya uğraşır.
Kapitalist, işgününü ne kadar uzatabilir?
Eğer elden gelseydi, kapitalistler, işçiyi günde 24 saat çalıştırırlardı. Ama bu
elden gelmez, çünkü insan, günün bir kısmında da dinlenmek, uyumak, yemek
zorundadır. İşgünü salt fiziksel sınırlarla saptanır.
İşgününün fıziksel sınırları dışında
moral sınırları da vardır. İşçi, toplumun bir üyesidir. Kültürel ve toplumsal
(kitap, gazete okuma, sinema ve toplantılara gitme vb.) gereksinmelerini yerine
getirmek için ona da zaman gerek. Ama günün sınırları esnek olduğundan,
kapitalist düzende, işgünü 8, 10, 12, 14, 16 saat ve daha fazla olabilir.
Kapitalizmin başlangıç döneminde, işgünü,
devlet zoru ile, burjuvazi yararına, yasal yoldan uzatılırdı. Daha sonra,
üretimde tekniğin geliştirilmesi ve işsizliğin artmasıyla bu zorunluluk
kayboldu. Kapitaliste, ekonomik yolla, işçileri en son haddine
[sayfa 86] kadar çalışmaya zorlama olanağı verildi.
İşçi sınıfı, işgününün kısaltılması için
inatçı bir savaşıma girdi. Bu savaşım, ilkin İngiltere'de oldu. Savaşım,
özellikle Cenevre'deki İ'inci Enternasyonal ve Baltimore İşçi Kongrelerinden
sonra, 1886'da, şiddetlendi. Bu kongreler, 8 saatlik işgünü uğruna savaşım
sloganını ileri sürmüşlerdi. İşçi sınıfının savaşımı, kapitalist ülkelerin
çoğunda, işgününün yasal yoldan sınırlanması sonucunu verdi. İşgününü uzatma
olanağı kalmayınca, daima azami artı-değer elde etmek isteyen kapitalist, hangi
tertiplere girişir?
Nispi Artı-Değer
Artı-değeri artırmak için tutulan ikinci yol:
işgünü süresi aynı kaldığı halde, gerekli-emek zamanı kısaltılır, bunun sonucu
olarak da ek-emek zamanı artar. Bu, nasıl olur? Emek-gücü değerinin, işçinin
geçim araçlarının üretimi için gerekli-emek miktarı ile belirlenmiş olduğunu
anımsayalım. Eğer tüketim maddeleri üreten işkollarında emek üretkenliği
artarsa, tüketim nesnelerinin değeri düşecektir. Bu, emek-gücü değerinin
azalacağını ve bunu izleyerek de gerekli-emek zamanının kısalacağını gösterir.
Bunun karşısında bulunan bölümde de ek-emek zamanı artacaktır.
10 saatlik bir işgücünün, 5 saatinin
gerekli-emek zamanına ve 5 saatinin de ek-emek zamanına ayrıldığını varsayalım.
Ve bunu takiben de, gerekli-emek zamanının 5 saatten 3 saate inmesi sonucunu
sağlamak için, emek üretkenliğinin artmış olduğunu kabul edelim. O zaman,
ek-emek zamanı 5 saatten 7 saate çıkacaktır. Sömürü derecesi (ya da artı-değer
oranı) yükselecek, işgünü süresi ise değişmeyecektir.
Şema, şöyle olacaktır:
[sayfa 87]
5 saat |
5 saat |
ek-emek zamanı |
gerekli-emek zamanı |
Artı-değer oranı:
a'=5/5 x %100=% 100
3 saat |
7 saat |
gerekli-emek zamanı |
ek-emek zamanı |
3 saat (gerekli-emek zamanı)--7 saat (ek-emek
zamanı)
Artı-değer oranı:
a'=7/3 x %100=%233
Bu örnekte, artı-değer oranı, işgününün
mutlak uzatılması olgusuyla değil, gerekli-emek zamanı ile ek-emek zamanı
arasındaki oranın değişmesi nedeniyle, %100'den %233'e yükselmiştir.
Emek üretkenliğinin artması sonucu
gerekli-emek zamanının azalmasından ve, emek üretkenliğinin artması sayesinde,
buna tekabül eden ek-emek zamanının artmasından doğan artı-değere,
nispi artı-değer adı verilmiştir.
Bazı durumlarda kapitalistler, ek bir
artı-değer daha alırlar.
Ek Artı-Değer
Ek (ya da tamamlayıcı)
artı-değer, nispi artı-değerin bir türüdür. Her kapitalist, en
büyük karı sağlamaya çalışır. Bu amaçla, işletmesini yeniden donatır
ve böylece emek üretkenliğini yükseltmeye ve belirli bir işkolunda
üretilen metalar değerinin ortalama düzeyine oranla, kendi
metalarının bireysel değerini düşürmeye koyulur. Meta fiyatları,
pazarda, üretimin ortalama koşullarıyla belirlenmiş olduğundan,
kapitalist, alışılagelen artı-değer oranına göre, daha yüksek oranda
bir artı-değer alır.
Ek artı-değer, metaın toplumsal değeri
ile daha düşük olan bireysel değeri arasındaki farktır. Bu ek
artı-değeri belirleyen iki etken vardır: birinci etken, tek tek
işletme sahiplerinin daha büyük verim sağlayan yeni araçları ilk
olarak kendi işyerlerinde kullanarak ek artı-değer sağlamalarıdır.
[sayfa 88] İkinci etken ise, ek artı-değeri, şu ya da
bu kapitalistin sağlamasının kısa süreli bir görüngü oluşudur, çünkü
öteki işletmeler de ergeç bu yeni araçlarla donatılmış olacaklardır.
O zaman yeni araçlardan ilk yararlanan kapitalist, avantajlarını
kaybedecek ve ek artı-değerden sağlanan karlar kesilecektir. Bu
durum, bir işletmede kaybolduktan sonra, işletme sahibinin daha
yetkin bir aracı soktuğu bir başka işletmede ortaya çıkar.
Ek artı-değer, kapitalizmin gelişmesinde
önemli rol oynar; bu artı-değer yarışması, tekniği kendiliğinden
ilerletir. Ama yeni bir tekniği ve yeni imalat yöntemlerini
işletmesine sokan kapitalist, bunların başka işletmelerde
uygulanmasına engel olmak amacıyla, gizini saklamak ister. Bu da,
rekabetin hızlanmasına ve kapitalistler arasındaki çelişkilerin
keskinleşmesine neden olur. Şu işletmecinin yıkımı ve bu
işletmecinin zenginleşmesi buradan gelir.
Böylece, ek artı-değer sağlama yarışı,
bir yandan üretici güçleri gelişmeye götürürken, diğer yandan da
üretici güçlerin gelişmesini dizginler.
Sanayide Kapitalist Gelişmenin
Üç Evresi
Nispi artı-değer üretimi, emek
üretkenliğinin ilerleyişi üzerine kurulmuştur. Bunun içindir ki,
nispi artı-değerin tahlili, kapitalist sistemde, emek üretkenliğinin
gelişmesindeki üç tarihsel evreyi ortaya çıkarmıştır: basit
elbirliği, manüfaktür, makinecilik. Tarihsel planda, emek
üretkenliğini artırmanın ilk ve en basit şekli, basit kapitalist
elbirliği oldu. Bunun başlıca özelliği, aynı nitelikteki bir işi
yapan nispeten önemli sayıda işçinin, kapitalist tarafından bir
atelyede toplanmış olmasıydı.
Birçok insan, tek ve aynı işi birlikte
yaptıkları zaman, kapitalist, bunların her birinin üretkenliğini
birbiriyle karşılaştırarak, işçileri, tempoyu hızlandırmaya
zorlayabilir. Emeğin üretkenliği de o oranda artar. Örneğin,
birarada çalışan 5 kişinin ortaklaşa üretkenliği onların ayrı ayrı
çalıştıklarında
[sayfa 89] elde ettikleri üretkenlikten çok daha
yüksektir.
Emeğin bu yeni üretkenliği, kapitaliste
hiçbir yeni gider yüklemedi. Çünkü kapitalist, önce olduğu gibi,
bunları birbirinden ayrı çalıştırırken, her birinin emek-gücü için
ne ödüyorsa, gene aynını ödüyordu. Ama elde edilen ürün daha çok
olduğu için kapitalist daha büyük kar sağlıyordu. Bundan başka,
birçok işçi birarada çalıştığı zaman, kapitalistin bina, elektrik,
ısıtma vb. giderleri azalır.
İşçiler birlikte çalışırlarken,
aralarından bazıları bu işlemde, diğer bazıları şu işlemde daha
başarılı olur.
Öyleyse, kapitalist, her işçiye, daha iyi
başardığı işi vermeyi, kendisi için daha yararlı bulurdu. Böylece,
atelyelere yavaş yavaş işbölümü girdi. İşbölümü ve el tekniği
üzerine kurulmuş olan kapitalist işletmelere,
manüfaktür adı verildi.
İşçiler arasında işbölümü, emeğin
üretkenliğini belirgin şekilde artırdı. Örnek olarak, 18'inci
yüzyıldaki iğne üretimini verelim. 10 işçi çalıştıran bir
manüfaktür, günde 48.000 iğne üretiyordu. İşçi başına 4.800 iğne
düşer. Oysa, işbölümü olmadan yapılan üretimde, bir işçi günde 20
iğne üretiyordu. Demek ki. emek üretkenliği, 240 kat artmıştır.
Manüfaktürde, çalışma koşulları çok
kötüydü. Pek karmaşık olmayan aynı hareketlerin sürekli olarak
yinelenmesi, işçiyi fiziksel bakımdan da, moral bakımdan da
çökertiyordu. Ücret çok düşük olduğu halde, işgünü 18 saat ve hatta
daha fazlaydı.
Manüfaktür, büyük makine sanayiine geçiş
için gerekli koşulları hazırladı: 1) işlemlerin basitleştirilmesi,
işçinin kolları yerine makinenin geçmesini sağladı; 2) farklı
işlemlerin yapımı, iş aletlerinin özgülleşmesine vardı, makineli
üretime girmek için gerekli teknik koşulları yaratan da bu oldu; 3)
manüfaktür, makine sanayii için becerikli işçi kadroları hazırladı.
İşte, manüfaktürün tarihsel rolü budur.
Manüfaktür, fabrikaya doğru bir geçişi
gösterir. İlkin, eskiden işçinin yaptığı aynı işleri yapan, el
tezgahı ortaya çıktı. Bununla birlikte, işçi, makineyi harekete
geçirecek yetenekte
[sayfa 90] değildi. Birçok el tezgahını harekete
geçirecek olan buharlı makine icat edildi. Sonra da, meta üretimi
için bir makineler sistemi uygulayan
kapitalist fabrika ortaya çıktı.
Emeğin üretkenliği, makinelerin
kullanılmasını ve onların yetkinleşmesini izleyerek, hatırı sayılır
ölçüde arttı. Metalar ucuzladı. Ama aynı zamanda, küçük üreticilerin
ve el işi üzerine kurulu işletmelerin büyük kitlesi yıkım ile karşı
karşıya geldi. Kapitalist fabrika, emeğin, sermaye tarafından
köleleştirilmesinin yeni bir evresini gösterir. O, işçiyi makinenin
bir eki haline getirdi. Kapitalist makinecilik, işgününün
uzatılmasına, kadın ve çocuk emeğinin kullanılmasına, bir işsizler
ordusunun oluşumuna, proletaryanın durumunun ağırlaşmasına götürdü.
Bununla birlikte, kapitalistler her zaman makine kullanmadılar.
Kapitalist rejimde makineciliğin de sınırları vardır: kapitalistler,
makineleri, ancak işçilerin yerini alan makinelerin fiyatı işçi
ücretlerinden daha düşük olduğu ve hesaplarına geldiği zaman
kullandılar. Bundan dolayı, makineli üretim, İngiltere, Birleşik
Devletler gibi en ileri kapitalist ülkelerde bile günümüze kadar
geniş ölçüde uygulanan el işini ortadan kaldırmadı.
Manüfaktürden fabrikaya geçiş, kapitalist
üretim tarzının kesin olarak yerleşmesini gösterir.
|