Karl Marks 1844 Elyazmaları
Ekonomi Politik ve Felsefe
Manuscrits de 1844 - Économie Politique et Philosophie (Éditions Sociales,
Paris 1962)
İKİNCİ ELYAZMASI[1]
[EMEK VE SERMAYE KARŞITLIĞI.
TOPRAK MÜLKİYETİ VE SERMAYE]
[XXXX] sermayesinin faizlerini oluşturur.
[2]
İşçinin kişiliğinde demek ki sermayenin kendini iyiden iyiye
yitirmiş insan olduğu olgusu nesnel olarak gerçekleşir, sermayede emeğin
kendini iyiden iyiye yitirmiş insan olduğu olgusunun nesnel olarak
gerçekleşmesi gibi. Ama işçi,
canlı, gereksinmeleri olan,
ve çalışmadığı her an, faizlerini, ve bunun sonucu olarak da varoluşunu
yitiren bir sermaye olma mutsuzluğuna uğramıştır. Sermaye olarak, işçinin
değeri arz ve talebe göre yükselir ve
hatta
varoluşu, yaşamı, fizik bakımdan, ve
herhangi bir meta arzına benzer bir
meta arzı olarak bilinir. İşçi
sermayeyi üretir, sermaye işçiyi; öyleyse o kendi kendini üretir, ve
insan,
işçi olarak, meta olarak, tüm hareketin ürünüdür. Artık
bir
işçiden başka bir şey olmayan insan için —ve işçi olarak—, kendi insan
nitelikleri,
kendisine yabancı olan sermaye için varoldukları ölçüde
vardırlar. Ama sermaye ile insan birbirlerine yabancı oldukları, öyleyse
kayıtsız, dışsal ve olumsal bir ilişki içinde bulunduklari için, bu yabancı
nitelik de
gerçek olarak görünecektir. Demek ki, sermaye artık işçi
için olmadığını düşünür düşünmez —zorunlu ya da keyfi düşünce—, işçi artık
kendisi için yok demektir, işi, öyleyse ücreti
yoktur,
ve o insan
olarak değil, ama işçi olarak varolduğundan, kendini toprağa gömdürebilir,
açlıktan ölebilir, vb..
İşçi ancak sermaye olarak kendisi için
varolur olmaz, işçi olarak vardır ve bir sermaye onun için
varolur olmaz sermaye olarak vardır. Sermayenin varoluşu
onun varoluşudur,
yaşamıdır, ve sermaye onun yaşamının içeriğini ona
kayıtsız olan bir
biçimde belirler. Demek ki, ekonomi politik, işsiz işçiyi, emek adamını, o
bu emek ilişkileri küresi dışında bulunduğu ölçüde tanımaz. Namussuz,
dolandırıcı, dilenci,
açlıktan ölen, sefalet çeken, suç işleyen işsiz
emekçi, onun için değil, ama sadece başka gözler için,
hekimin, yargıcın, mezar kazıcı ve dilenciler kahyasının vb. gözleri
için
varolan figürlerdir; onun yurtluğu dışındaki hayaletlerdir bunlar.
İşçinin gereksinmeleri, demek ki, onun için [ekonomi politik için -ç.]
işçiyi çalışma süresince yaşatma, ve sadece
işçiler soyunun sönmesini engelleyecek biçimde yaşatma
gereksinmesinden başka bir sey değildirler. Öyleyse ücret, başka
herhangi bir üretken aletin
bakımı, çalışma durumunda
tutulması ile, sermayenin kendini faizlerle birlikte yeniden üretmek
için gereksinme duyduğu
sermaye tüketimi ile, dönmelerini
sağlamak için çarkların yağlanması ile tastamam aynı anlamı taşır. Öyleyse ücret, sermaye ve kapitalistin zorunlu
harcamaları arasına girer ve bu "zorunluluğun sınırlarını aşmamalıdır.
Öyleyse, 1834
Amendment Bill'inden
[3]
önce, işçinin yoksullar vergisi aracılığıyla aldığı kamusal
yardımları onun ücretinden kesen ve bu yardımları ücretin tamamlayıcı bir
parçası sayan İngiliz fabrika patronlarının davranışı, çok tutarlı bir
davranıştı.
Üretim, insanı sadece
meta, insanal meta, meta olarak
belirlenmiş insan olarak yaratmakla kalmaz, onu, bu tanım uyarınca, fizik
bakımından olduğ
u kadar entelektüel bakımdan da insanlıktan
uzaklaştırılmış bir varlık olarak da üretir — işçilerin ve
kapitalistlerin töre tanımazlık, yozlaşma ve sersemleşmesi. Ürünü,
kendinin bilinci ve kendine özgü etkinlik
ile bezenmiş metadır ...
insanal meta. ... Ricardo'nun, Mill'in, vb.,
Smith ve Say'a göre gerçekleştirdikleri büyük ilerleme şudur ki,
onlar
insanın varoluşunun —metaın azçok büyük insanal üretkenliği—
önemsiz hatta
zararlı olduğunu söylerler.
Üretimin gerçek ereği, bir sermayenin gereksirimelerini sağladığı
işçilerin sayısı değil, ama
getirdiği faizlerin miktarı, yıllık ekonomilerin tutarıdır onlara
göre. Bir yandan
emeği iktisadın
tek ilkesi durumuna
getirirken, [XLI] bir yandan da ücret ile sermaye çıkarlarının birbirleri
ile
ters orantılı olduklarını, ve genel kural olarak, kapitalistin
ancak ücreti, işçinin de ancak sermaye çıkarlarını kısarak
kazanabileceklerini tam bir açıklıkla açıklamış bulunması, da, modern
İngiliz iktisadinin iyiden iyiye mantıksal büyük bir ilerlemesi oldu. Ona
göre
olağan ilişki, tüketicinin sömürülmesi değil, ama kapitalist ve
işçi için birbirlerini karşılıklı olarak sömürmeye çalışmaları olgusudur.
Özel mülkiyet ilişkisi,
emek olarak özel mülkiyet ilişkisini
olduğu gibi,
sermaye olarak özel mülkiyet ilişkisi ile bunların
karşılıklı ilişkisini de gizli bir biçimde içerir. Bir yandan, insanal
etkinliğin
emek olarak, yani kendi kendine, insana ve doğaya, öyleyse
bilince ve yaşamın belirtisine iyiden iyiye yabancı etkinlik olarak üretimi,
öyleyse sadece her gün kendi dolu hiçliğinden mutlak hiçliğe, toplumsal ve
dolayısıyla gerçek varolmayışı
(non-existence) içine düşebilecek
emekçi olarak tasarlanmış insanın
soyut varoluşudur bu. Öte
yandan da, insanal etkinlik nesnesinin, nesnenin her doğal ve toplumsal
belirleniminin
silinmiş, özel mülkiyetin kendi doğal ve toplumsal
niteliğini yitirmiş (demek ki bütün siyasal ve dünyalık yanılsamaları
yitirmiş ve artık
görünüşe göre hiç bir insanal duruma
karışmamış) bulunduğu, gene
aynı sermayenin en çeşitli doğal ve
toplumsal varoluş içinde
aynı kaldığı, kendi
gerçek içeriğine
iyice kayıtsız bulunan
sermaye olarak üretimi. Sonuna kadar
götürülünce, bu karşıtlık, zorunlu olarak tüm özel mülkiyet ilişkisinin son
dışavurumunu, doruğunu ve sonunu oluşturur.
Sonuç olarak, toprak rantını, ekime ayrılmış en kötü toprak
çıkarları ile ekilen en iyi toprak çıkarları arasındaki ayrım olarak
tanımlamış bulunmak; toprak sahibinin romantik yanılsamalarını —onun
sözümona toplumsal önemini ve onun çıkarının, toplum çıkarı ile, Adam
Smith'in fizyokratlardan sonra bile doğruladığı özdeşliğini— göstermiş
bulunmak; gerçekliğin, toprak sahibini iyiden iyiye olağan ve sıradan bir
kapitalist durumuna dönüştürecek, emek ile sermaye arasındaki karşıtlığı
yalınlaştıracak, onu doruğuna çıkaracak ve böylece ortadan kalkışını
çabuklaştıracak hareketini öncelemiş ve hazırlamış bulunmak, gene de modern
İngiliz iktisadının bir başarısıdır.
Toprak olarak toprak,
toprak rantı olarak toprak rantı, modern
İngiliz iktisadında kendi
kast ayrımlarını yitirmişler, ve hiç bir
şey söylemeyen, ya da daha doğrusu paradan başka bir sey söylemeyen
sermaye (sayfa 173) ve
faiz durumuna
gelmişlerdir.
Sermaye ile toprak, kâr ile toprak rantı arasındaki
ayrım,
tıpkı onlarla ücret arasındaki,
sanayi, tarım,
taşınmaz ve
taşınır mülkiyet arasındaki ayrım gibi, henüz şeyin özü üzerine
kurulmamış
tarihsel bir ayrım, sermaye ile emek arasındaki
karşıtlığın doğuş ve biçimlenişi sonucu
billurlaşmış bulunan bir
uğraktır. Sanayide vb., taşınmaz mülkiyete karşıt olarak, sadece doğuş
biçimi ve sanayiin tarıma göre içinde gelişmiş bulunduğu karşıtlık
kendilerini dile getirirler.
Özel bir
emek türü olarak,
önemli ve yaşamı kapsayan özsel bir ayrım olarak, bu ayrım, varlığını
ancak sanayi (kentsel yaşam) kırsal mülkiyet (soylu feodal yaşam)
karşısında kendisini gösterdiği ve tekel, esnaf kahyaları loncası, esnaf
loncası, lonca, vb. biçimi içinde karşıtının feodal özlüğünü henüz
kendisinde taşıdığı sürece sürdürebilir; bu belirlenimler içinde, emek,
henüz
görünüşe göre toplumsal bir anlam taşır, henüz
gerçek
topluluk anlamına gelir ve henüz kendi içeriğine
kayıtsız olmamış,
kendisi-için-Varlık'a,
[4]
yani tüm öbür varlıktan soyutlanmaya büsbütün geçmemiş, ve
öyleyse henüz
kurtulmuş[5]
sermaye durumuna da gelmemiştir.
[XLII] Ama emeğin zorunlu
gelişmesi, kendisi-için sanayi
olarak kurulmuş bulunan kurtulmuş sanayi, ve
kurtulmuş sermayedir.
Sanayiin kendi karşıtı üzerindeki erki,
tarımın gerçek sanayi olarak
doğuşunda kendini hemen gösterir, oysa eskiden toprak mülkiyeti işin özünü
toprağa ve bu toprağın, kendini bu toprak yardımıyla geçindiren
kölesine
bırakıyordu. Kölenin
özgür işçi, yani
ücretli durumuna
dönüşmesi ile birlikte, toprak sahibinin kendisi de bir sanayi patronu, bir
kapitalist durumuna dönüşmüş bulunur — her seyden
önce çiftlik
kiracısı orta terimi aracıyla gerçekleşen dönüşüm.
(sayfa 174) Ama
çiftlik kiracısı, toprak sahibinin
oruncusu, onun
açımlanmış gizidir; toprak sahibi
iktisadi
olarak ancak onun aracıyla vardır, ancak onun aracıyla özel mülk
sahibi olarak vardır — çünkü toprağının rantı ancak çiftlik kiracılarının
rekabeti ile vardır. Öyleyse, çiftlik kiracısı biçimi altında, toprak sahibi
çoktan
olağan kapitalist durumuna dönüşmüş bulunmaktadır. Ve bu
durumu gerçeklik içinde de tamamlanmalı, tarımı yapan kapitalist —yani
çiftlik kiracısı— toprak sahibi olmalı, ya da toprak sahibi tarım yapan
kapitalist durumuna gelmelidir. Çiftlik kiracısının
sınai
alışverişi,
toprak sahibinin sınai alışverişidir; çünkü
birincinin Varlığı, ikincinin Varlığını öngerektirir.
Ama onlar kendi karşıt kökenlerini, kendi doğuşlarını anımsarlar —
toprak sahibi, kapitalisti, zenginleşmiş bulunan dünkü kendini beğenmiş ve
kurtulmuş kölesi sayan, ve kendini de
kapitalist olarak onun
tarafından tehdit edilen biri olarak görür — kapitalist ise toprak sahibini
dünkü aylak, kıyıcı ve bencil bey olarak görür. Toprak sahibi tüm güncel
toplumsal anlamını, mallarını ve kıvançlarını sanayie borçlu bulunmasına
karşın, kapitalist, onun kapitalist olarak kendisine zarar verdiğini bilir,
onda,
özgür sanayi ile
özgür sermayenin, tüm doğal
belirlenimden bağımsız karşıtını görür. Bu karşıtlık, acılık doludur ve her
iki yan da birbirlerine karşılıklı olarak kendi doğruluklarını (
vérités)
söylerler. Karşılıklı saygınlık yoksunluklarının telkin edici bir tablosunu
görmek için, taşınmaz mülkiyetin taşınır mülkiyete, taşınır mülkiyetin de
taşınmaz mülkiyete saldırılarını okumaktan başka bir şey yapmak gerekmez.
Toprak sahibi mülkünün doğuş yüceliğini, feodal anıları, eski anılara
dayanan düşünceleri, anı şiirini, coşkulu doğasını, siyasal önemini vb.
vurgular, ve iktisat dilinde, bu şöyle anlatılır:
Sadece tarım
üretkendir. Aynı zamanda, o, düşmanını onursuz, ilkesiz, şiirsiz, cevhersiz,
hiç bir şeysiz bir
para düşkünü; her şeyi alıp satan, her şeyi
yeren, aldatan, açgözlü ve
(sayfa 175) çıkarcı bir
düzenci; ne kafası, ne de yüreği olan, topluluğa yabancılaşmış ve onu alıp
satan, başkaldırıcı bir insan, bükülgen, salta durmak ve tefe almakta usta
bir tefeci, bir aracı, bir köle, rekabetin ve dolayısıyla yoksullaşma ve
suçun kökeninde bulunan bir insan, tüm toplumsal bağların çözülmesine
yolaçan, bunu besleyen ve öven bir insan olarak betimler. (Örneğin, Camille
Desmoulins'in kendi
Les Révolutions de France
et de Brabant[6]
gazetesinde kınadığı fizyokrat Bergasse'a bakınız, von Vincke,
Lancizolle, Haller, Léo, Kosegarten
[*]
ve özellikle
Sismandi'ye bakınız).
Taşınır mülkiyet de, kendi köşesinde, sanayi ve hareketin
tansıklarını gösterir. O modern çağın çocuğu ve onun töreli (meşru) kızıdır;
düşmanına, kendi öz doğası üzerine
aydınlanmamış (ve bu dipten doruğa
doğrudur), sağtörel sermaye ve özgür emek yerine kaba zoru ve toprak
köleliğini geçirmek isteyen bir kafasız olarak acır. Onu,
doğruluk,
dürüstlük, genel çıkar, süreklilik görünüşü
altında, kendi harekete geçme olanaksızlığını, kendi açgözlü zevk
düşkünlüğünü, beniçinciliği
(égocentrisme), özel çıkarı, kötü niyeti
gizleyen bir Don Kişot olarak betimler. Düzenci bir
tekelci olduğunu
söyler onun; düşmanının anılarını, şiirini,
(sayfa 176)
coşkunluğunu, romantik şatolarda pişirilip kotarılan tarihsel ve alaylı
(sarcastique) bir aşağılık, yırtıcılık, alçaklık, fuhuş, rezillik,
anarşi, başkaldırma sayımı altında gölgelendirir.
[XLIII] Taşınır mülkiyet [sözümona -ç.] halklara siyasal özgürlüğü
vermiş, uygar toplumun bağlarını çözmüş, kalabalıkları kendi aralarında
birleştirmiş, insanın dostu tecimi, arı sağtöreyi, tat dolu kültürü
yaratmıştır; kendi kaba gereksinmeleri yerine, halka, uygar gereksinmeler ve
bunları karşılama araçları vermiştir; oysa toprak sahibi —bu aylak ve
bıktırıcı buğday istifçisi— halkın ilkel geçim araçları fiyatlarını artırıp,
kapitalisti, üretim erkliğini yükseltmeden ücreti yükseltme zorunda bırakır;
böylece ulusun yıllık gelirini, sermayelerin birikimini, dolayısıyla halka
iş ve ülkeye zenginlik sağlama olanağını, sonunda bunları büsbütün ortadan
kaldırmak üzere engeller; genel bir çöküşe yolaçar ve modern uygarlığın
tüm yararlarını, modern uygarlık için en küçük bir şey yapmaksızın ve
hatta kendi feodal önyargılarının hiç birini bırakmaksızın, bir tefeci gibi
sömürür. Son olarak, —tarım ve toprağın kendisinin, gözünde sadece armağan
olarak almış bulunduğu bir para kaynağı biçiminde varoldukları onun,— kendi
çiftlik kiracısına bakmaktan başka yapması gereken bir şey yoktur ve
özgür sanayi ile
sevimli tecimden öylesine tiksinmesine ve
tarihsel anılar ile sağtörel ya da siyasal ereklere öylesine önem vermesine
karşın, yüreğinde ve gerçeklikte, uzun zamandan beri özgür sanayi ile
sevimli tecime bağlı
dürüst ve yaratma gücü
ile dolu kurnaz bir namussuz olup olmadığını da
söylemelidir. Gerçekten kendi yararına tanık gösterebileceği her şey, ancak
düşmanı aslında
toprak sahibi olan
tarımcı
(kapitalist ile gündelikçiler) için doğru olabilir; demek ki o kendine karşı
kanıtlar getirebilecektir. Sermaye
olmadıkça, toprak mülkiyeti
cansız, değersiz bir madde olacaktır. Sermayenin utkusu, uygarlığa yaraşır
bu utku, zenginlik kaynağı olarak, ölü şey yerine, insan emeğini bulmuş ve
yaratmış olmanın
(sayfa 177) ta kendisidir. (Bkz:
Paul-Louis Courier, Saint-Simon, Ganilh, Ricardo, Mill, Mac Culloch, Destutt
de Tracy ve Michel Chevalier.)
Kapitalistin, yani gelişmiş özel mülkiyetin gelişmemiş melez
mülkiyet üzerindeki,
toprak sahibi üzerindeki zorunlu utkusu,
gelişmenin (buraya sokulacak)
gerçek akışından kaynaklanır; genel
olarak hareketin hareketsizliği, açık ve bilinçli alçaklığın gizli ve
biliniçsiz alçaklığı, zevk düşkünlüğünün, aydınlanmış, açıkça dizginsiz ve
ustalıklı bencilliğin, yerel, sakıntılı, bön, tembel ve düşçü,
boş
inanca dayalı bencilliği yenmesi gerektiği gibi. Tıpkı
paranın, tüm öbür özel mülkiyet biçimini yenmesi gerektiği gibi.
Eksiksiz özgür sanayiin, eksiksiz arı sağtörenin ve eksiksiz
insancıl (
philanthropique) tecimin tehlikesi konusunda bir kuşku
duyan devletler, toprak mülkiyetinin kapitalistleşmesini durdurmaya
çalışırlar — ama boşuna.
Toprak mülkiyeti, sermayeden farklı olarak, henüz
yerel
ve siyasal önyargılarla lekelenmiş özel mülkiyet, kendi kendisine erişmek
için dünya ile bağlılığından daha kendini büsbütün kurtaramamış henüz
eksikli sermayedir.
Evrensel gelişmesi içinde soyut, yani
arı dışavurumuna erişecektir.
Özel mülkiyet ilişkisi, emek, sermaye ve bunların birbirleri
ile bağlantısıdır.
Bu öğelerin baştanbaşa dolaşmaları gereken hareket şudur:
Birinci olarak:
Biri ile öbürünün dolayımsız
ya da dolayımlı birliği.
İlkin henüz birleşmiş, sonra kuşkusuz ayrılmış ve yabancılaşmış, ama
olumlu koşullar olarak birbirlerini karşılıklı bir biçimde yükselten
ve uyaran sermaye ve emek.
[İkinci olarak]: Biri ile öbürünün karşıtlığı.
Birbirlerini karşılıklı olarak dıştalarlar; işçi kapitalisti,
kapitalist de işçiyi kendi yokluğu (
non- existence) olarak
bilir; herbiri öbüründen kendi varlığını söküp almaya çalışır.
(sayfa 178)
[Üçüncü olarak]: Herbirinin kendine
karşıtlığı. Sermaye =
birikmiş emek = emek. Emek olarak,
kendine ve kendi
yararlarına
ayrışır, tıpkı bu yararların da sırası gelince
faizlere ve
kâra ayrışmaları gibi. Kapitalistin eksiksiz esirgemezliği. İşçinin —ama
ancak ayrıksın bir biçimde— kapitalist olması gibi, o da işçi sınıfı içine
düşer. Sermaye öğesi olarak, sermaye
harcamaları olarak emek.
Öyleyse, ücret sermayenin bir esirgemezliğidir.
Emek
kendine ve
ücrete ayrışır. İşçinin kendisi bir
sermaye, bir metadır.
Karşılıklı düşmanca karşıtlık.
[10]
(sayfa 179)
ÜÇÜNCÜ ELYAZMASI
İkinci Elyazması'nın Dipnotları
[1] Elyazmasının, XXXX-XLIII olarak sayfa
numarası verilmiş, sadece son dört sayfası bize kadar erişmiştir. Büyük bir
olasılıkla yapıtın en önemli bölümünü oluşturan ilk 39 sayfası, yitip
gitmiştir.
[2] Büyük bir olasılıkla, Marx'ın bu
parçada işçinin oluşturduğu o canlı sermayenin bir faizi olarak gördüğü
ücret sözkonusu ediliyor.
[3] Marx burada Britanya Parlamentosu
tarafından 1834'te kabul edilen
New Poor Law'a
anıştırmada bulunuyor.
Workhouse'ları kuran bu ünlü yasa, Elizabet'in
43. saltanat yılı olan 1601 tarihini taşıyan yoksulluk üzerindeki yasayı
değiştiriyordu. Marx, aslında, uygun bir deyim olmayan ve düzeltme önerisi
anlamına gelen
Amendment Bill deyimini kuşkusuz bu nedenle
kullanıyor.
[4] Hegel, kendisi-çin-Varlık'ı (
Fürsichsein),
"Kendine sonsuz dönüş" olarak, öbür-Varlık'ın yadsınması olarak tanımlar.
Kendisi-için-Varlık, kendisini, kendisi olmayan her şeyden soyutlar. Hegel,
Görüngübilim'de, "bu arı kendisi-için-Varlık soyutlaması"nın sözünü
eder.
[5] Almanca:
freipelassen.
[6] Les Révolutions de France
et de Brabant, Camille Desmoulins tarafından çıkarılan
haftalık gazete. Mart, Nisan ve Mayısı kapsayan ikinci trimestre. Paris, yıl
I, n° 16, s. 139 vd.; n° 26, s. 520 vd.. Kasım 1789-Temmuz 1791 arasında
yayımlanan bu haftalık, her şeyden önce bir yergiler dizisiydi.
[*] Leo'ya göre,
[7]
toprak köleliğinin kaldırılması sırasında, bir kölenin
soylu
bir mülkiyet olmaktan çıkmayı nasıl kabul etmediğini iki gözü iki
çeşme anlatan, eski hegelci okuldan gurur dolu tanrıbilimci Funke'ye
[8]
bakınız. Justus Moeser'in
[9]
kendilerini hamkafanın sınırlı, modası çevmiş, küçük-burjuva, "evine
bağlı", sıradan ufkunu bir an bile bırakmamalarıyla belli eden, ve gene de
arı fanteziden başka bir şey olmayan
Yurtseverce Fantazilerine
de bakınız. Bu fantezileri Alman ruhu için o kadar çekici kılan şey de, işte
bu çelişkidir. (
Marx'ın notu.)
[7] Studien und Skizzen zu
einer Naturlehre des States. Haue 1833, 1. Abt., s.
102.
[8] Die aus der
unbeschränkten Teilbarkeit des Grundeigentums
hervorgehenden Nacteile, nachgwiesen von G. L. W. Funke. Hamburg
und Gotha, 1839, s. 56.
[9] Justus Moeser:
Patriotische
Phantasien. Berlin 1775-1778.
[10] İkinci elyazmasının sonu.