KÜTÜPHANE |
LENIN |
NISAN TEZLERI
Viladimir İliç Lenin
Nisan Tezleri
1917 Nisan'ında yazıldı.
İlk kez 7 Nisan 1917 tarihli Pravda No° 26'da yayınlandı.
BİR GAZETECİNİN GÜNLÜĞÜNDEN SAYFALAR
KÖYLÜLER VE İŞÇİLER
Rusya Köylü Vekilleri Sovyetleri Haberleri (İzvestiya)’nin 19
ağustos günlü 88. sayısında, köylülerle ilişki halinde bulunan partinin
bütün propagandacılarının ve ajitatörlerinin elinde, ve gene kampanyaya
katılan ya da onunla ilişkisi bulunan bütün bilinçli işçilerin elinde temel
bir belge olması gereken son derece ilginç bir makale var.
Söz konusu olan, "1917'de Petrograd'da toplanmış olan Rusya Köylü
Vekilleri 1. Kongresine il vekilleri tarafından verilen 242 temsil yetki
belgesine (mandat) göre kaleme alınmış örnek yetki belgesidir."
Köylü Vekilleri Sovyetinin bütün bu yetki belgeleri üzerinde en
ayrıntılı bilgileri (eğer bunları geniş metin halinde [sayfa
121] yayınlamak -bu, elbette ki en iyisi olurdu-, gerçekten
olanaksızsa) yayınlaması son derece arzu edilir bir şey olurdu. Örneğin,
hükümetlerin yönetim bölgelerini, illeri, her yerden ne kadar yetki belgesi
geldiği, bunların ne zaman kaleme alınmış ve gönderilmiş olduğu belirtilerek
ve şu ya da bu konuda bölgeler arasındaki farkların varlığının farkına
varılabilmesi için formüle edilen başlıca istemlerin tahlilleri de verilerek
tam listelerinin yayınlanması özellikle gereklidir. Aile çiftçiliği ya da
kolektif çiftçilik bölgeleri, Büyük-Rusların ve öteki ırkların yaşadıkları
bölgeler, merkezî bölgeler ve sınır bölgeleri, serflik görmemiş olan
bölgeler vb., örneğin, köylülerin bütün topraklarının özel mülkiyetinin
kaldırılması konusunda, dönemsel bölüşmeler konusunda, ücretli emeğin
yasaklanması konusunda, binaların, aletlerin ve sürü hayvanlarının toprak
sahiplerinden zoralımı konusunda vb., vb. görüş bakımından birbirlerinden
ayrılıyorlar mı? Köylü yetki belgelerinin son derece değerli dokümanlarının
bilimsel olarak incelenmesi, bu veriler tam olmadan mümkün değildir. Oysa,
biz marksistler, bütün gücümüzle siyasetimizin dayandığı olguların bilimsel
olarak incelenmesine yönelmeliyiz.
Daha iyi bir doküman bulunmadığı takdirde, Yetki Belgeleri Özeti
("örnek yetki belgesi"ne bu adı vereceğiz), herhangi bir yanlışlığı
ortaya konmadıkça, kendi tarzında da, yineliyoruz, partinin bütün üyelerinin
elinde bulunması gereken biricik doküman olarak kalır.
Yetki belgeleri özetinin birinci bölümü, genel siyasete, siyasal
demokrasinin istemlerine; ikinci bölümü ise tarım sorununa ayrılmıştır.
(Umalım ki Rusya Köylü Vekilleri Sovyeti ya da herhangi başka bir kurum,
yetki belgelerinin ve köylülerin savaş üstüne kararlarının bir bilançosunu
yapsın.) Burada, birinci bölüm üzerinde uzun boylu durmayacağız, iki
noktasına değinmekle yetineceğiz. Bütün memurların seçilebilirliği 6.
paragrafta istenmiştir; 11. paragraf, [sayfa 122]
savaş sonunda, sürekli ordunun kaldırılmasını istiyor. Bu noktalar,
köylülerin siyasetini, Bolşevik Partinin programına herhangi başka
bir partinin programından daha yakın kılıyor. Bu noktalara dayanarak,
bütün propaganda ve ajitasyonumuzda, menşevik ve sosyalist-devrimci
liderler, Kronştad'da, örneğin, halkın iradesine karşı, demokrasinin
ilkelerine karşı, kapitalistlerin isteklerine uygun olarak, hükümet
tarafından onaylanması gerektiğine göre, görevlendirilmesi salt
seçimle olmayan hükümet komiserinin yetkisini savunmuş olduklarından,
bunların yalnız sosyalizme değil, demokrasiye de ihanet ettiklerini
göstermeli ve tanıtlamalıyız. Sosyalist-devrimci ve menşevik liderler,
Petrograd'ın belediye dumalarında, ve kendi kendini yöneten başka yerel
kurumlarda, demokrasi ilkelerini hiçe sayarak, derhal bir işçi milisi
yaratılması ve daha sonra halk milisine geçilmesi yolundaki bolşevik
istemleriyle savaşıyorlar.
Köylülerin toprakla ilgili istemleri, her şeyden önce, Yetki Belgeleri
Özetine göre, toprak mülkiyetinin bütün biçimleriyle, köylü mülkiyetine
varana dek ve o da içinde olmak üzere ödenmesiz kaldırılmasına, en iyi
yöntemlerle işletmeye konmuş toprakların devlete ya da kırsal topluluklara
devredilmesine; el konan toprakların, sürü hayvanlarının ve tarım
demirbaşları ve binalarının da (küçük tarlaları işleyen köylüler lehinde
istisna yapılmış) devlete ya da kırsal topluluklara geçirilmek üzere
zoralımına; ücretli emeğin yasaklanmasına; toprağın emekçiler arasında,
dönemsel olarak paylaştırılmalarla, eşit olarak üleştirilmesine
indirgeniyor. Köylüler, Kurucu Meclisin toplanmasından önce, geçici önlem
adıyla, toprağın alınıp satılmasını yasaklayan yasaların hemen
çıkartılmasını, aileleri, tek parça halinde tasarrufunda bulundurduğu toprak
paylarından, topluluktan ayrılması ormanların, balık avlanan yerlerin, vb.
korunması konusundaki, kira sözleşmelerinin süresinden önce bozulması
konusundaki, ve kısa süreli sözleşmelerin yeniden gözden
[sayfa 123] geçirilmesi konusundaki, ormanların ve balıkçılığın
korunması konusundaki yasaların kaldırılmasını istiyorlar.
Bu istemler üzerinde biraz düşünmek, bu istemlerin, kapitalistlerle
ittifak halinde, onlardan tam kopmaksızın kapitalist sınıfla gerçekten
kararlı, gerçekten acımasız bir savaşım yapmaksızın, onun egemenliğine son
verilmeden yerine getirilmesinin olanaksız olduğunu görmek için yeterlidir.
Bu yüzden, sosyalist-devrimciler, bu düzende değişiklikler
yapmanın, kapitalist egemenliğe son verilmeksizin, sovyet iktidarı
proletaryaya geçmeden, proletarya iktidarının kapitalistlere karşı en
enerjik devrimci önlemleri en yoksul köylüler tarafından desteklenmeksizin
de olanaklı olduğu fikrini kabul ederek ve çevrelerinde yineleyerek, hem
kendi kendilerini, hem de köylüleri kandırıyorlar. Ve sosyalist-devrimci
partide sol kanadın oluşmasının önemi, kesin olarak, bu solun, bu partinin
bağrında, bu aldatmaca konusunda gittikçe artan bir bilinci ortaya
koymasındadır.
Gerçekte, özel kişilere ait olan bütün toprakların zoralımı, bu
toprakların çok kez ipotekli bulundukları bankaların yüz milyonlarca
rublelik sermayesinin zoralımı demektir. Bu önlem, devrimci sınıf, devrimci
bir şekilde kapitalistlerin direncini kırmadan alınabilir mi? Söz konusu
olan, en fazla merkezileşmiş, büyük bir ülkenin kapitalist ekonomisinin en
önemli merkezlerine milyarlarca bağla bağlı bulunan ve ancak, kent
proletaryasının aynı ölçüde merkezileşmiş gücüyle yenilgiye uğratılabilen
bir banka sermayesidir.
Devam edelim. Son derece gelişmiş tarım işletmelerinin devlete
devredilmesi. Bu işletmeleri devralacak, ve ekonomiyi, görevlilerin ve hatta
kapitalistlerin çıkarına değil, gerçekten emekçilerin çıkarına yöneltecek
yetenekte bir "devlet'in, devrimci bir proletarya devleti olması gerektiği
besbelli değil midir?
Haraların, aynı şekilde bütün çiftlik hayvan ve binalarının zoralımı,
yalnızca üretim araçlarının özel mülkiyetine [sayfa 124]
üst üste darbeler indirmek demek değildir. Aynı zamanda, sosyalizme
doğru bir adımdır, çünkü bu hayvanlardan, tarım demirbaş ve binalarından
"yararlanmanın özellikle devlete ya da topluluklara" devredilmesi, zorunlu
olarak, büyük bir sosyalist tarımı, ya da en azından, birleşmiş küçük
işletmeler üzerinde sosyalist bir denetimi ve onların ekonomilerinin
sosyalistçe düzenlenmesini gerektirir.
Ya ücretli emeğin "yasaklanması"? Bu, köylerde, ücretli emek yedek
ordusu bulunmazsa, bütün kapitalist sanayinin duracağını, ücretli emeği
köyde "yasaklayıp" da kentte ona izin vermenin mümkün olmadığını ve ensonu
ücretli emeği "yasaklamanın" sosyalizme doğru bir adımdan başka bir şey
olmadığını göremeyen korkuya kapılmış küçük toprak sahiplerinin ortaya
attıkları, ancak boş bir sözden, güçsüz, bilinçsiz, çocukçasına saf bir
istekten ibarettir.
Ve burada, işçilerin, köylülere karşı tutumları baş sorununa
geliyoruz.
Yığınları kucaklayan bir sosyal-demokrat işçi hareketi, Rusya'da
(1896'nın büyük grevlerinden başlayarak sayarsak) yirmi yıldan fazla bir
zamandan beri vardır. Bu büyük zaman süresi içinde, iki devrim süresince,
Rusya'nın bütün siyasal tarihi boyunca aynı esas sorunun kendini ortaya
koyduğu görülür: işçi sınıfı mı köylüleri ileriye, sosyalizme doğru
götürecektir, yoksa liberal burjuvazi mi onları kapitalizmle uzlaşmaya doğru
gerilecektir.
Sosyal-demokratların oportünist kanadı şu pek akıllı uslu formül
üzerinde uslamlamayı hiç elden bırakmaz: sosyalist-devrimciler küçük-burjuva
olduklarından, "biz", onların sosyalizm konusundaki, hayalci
küçük-burjuva görüşlerini, sosyalizmin burjuvaca yadsınması adına
kabul etmiyoruz. Marksizmin yerini rahatlıkla struvecilik almıştır,
menşevizm kadet partisinin uşağı olacak kadar alçalıyor ve köylüleri burjuva
egemenliğiyle "uzlaştırmaya" koyuluyor. Çereteli ve Skobelev, Çernov ve
Avksentiev'le el ele kol kola [sayfa 125]
"devrimci demokrasi" adına, kadet toprak sahiplerinin gerici
yönetmeliklerine imza koyuyorlar. İşte bu rolün, en yeni, en göze çarpan
gösterisi budur.
Sosyalist-devrimcilerin küçük-burjuva hayallerini eleştirmekten hiç
bir zaman vazgeçmeyen, onlarla kadetlere karşı olmaktan başka şekilde
hiç bir zaman blok kurmayan devrimci sosyal-demokratlar, köylüleri,
kadetlerin etkisinden koparmak için durmadan savaşım veriyorlar ve
onların sosyalizm konusundaki hayalci küçük-burjuva görüşlerinin karşısına,
kapitalizmle liberal uzlaşmayı değil, sosyalizme giden devrimci, proleter
yolu çıkarıyorlar.
Savaşın olayları olağanüstü hızlandırdığı ve kapitalizmin bunalımını
olağanüstü ağırlaştırdığı şu sırada, savaşın halkı, yok olmak ya da
sosyalizme doğru, tam zamanında, azimle yürümek ikilemi karşısında bıraktığı
şu sırada: yarı-liberal menşevizm ile devrimci proleter bolşevizm arasındaki
uçurumu, on milyonlarca köylünün eylemini belirten bir sorun olarak,
pratikte, açıkça kendini göstermektedir.
Sermayenin egemenliğine kendinizi uydurunuz, çünkü "biz", sosyalizm
için olgun değiliz henüz. İşte, üstelik sosyalizme doğru azimle yürümeden,
savaşın açtığı yaraları sarmak olanağı gibi somut bir sorunun yerine soyut
"sosyalizm" sorununu koyan menşeviklerin köylülere dediği bu.
Kendinizi kapitalizme göre ayarlayınız, çünkü
sosyalist-devrimciler, küçük-burjuva ütopyacılarıdır. İşte,
sosyalist-devrimcilerle birlikte kadetlerin hükümetini destekleyen
menşeviklerin köylülere dedikleri de bu.
Ama, sosyalist-devrimciler, göğüslerine vurarak, köylülere,
kendilerinin kapitalistlerle her türlü barışa karşı olduklarına, Rus
devrimini hiç bir zaman bir burjuva devrimi saymamış olduklarına ve bu
yüzdendir ki oportünist sosyal-demokratlarla kesin olarak blok
kurduklarına, burjuva hükümetini kesin olarak desteklediklerine ilişkin...
güvence veriyorlar. Sosyalist-devrimciler, aylar boyunca bir koalisyon
[sayfa 126] bakanlığında kadetlerle anlaşma
siyasetine kendilerini teslim etmekteyken, uygulamamak üzere, hasıraltı
etmek üzere, ve köylüleri en boş vaatlerle avutmak üzere, istenen bütün
köylü programlarını, hatta en devrimcilerini bile, imzalıyorlar.
Sosyalist-devrimcilerin, köylü çıkarlarına, bu apaçık, pratik, elle
tutulur ihaneti, durumu olağanüstü bir biçimde değiştirmektedir. Bu
değişikliği hesaba katmak gerekir. Sosyalist-devrimcilere karşı,
1902-1903'te ve 1905-1907'deki pratiklerimizde olduğu gibi geleneksel
ajitasyonla yetinilemez. Teori alanında, "toprağın toplumsallaştırılması",
"eşit yararlanma hakkı", "ücretli emeğin yasaklanması" vb. gibi
küçük-burjuva hayallerini çürütmekle yetinilemez.
O tarihlerde, burjuva devrimi öngününde ya da tamamlanmamış bir
burjuva devrimin akışı içinde bulunuyorduk ve görev, her şeyden önce, bu
devrimi krallığın yıkılmasına kadar götürmekti.
Şimdi krallık yıkılmış bulunuyor. Rusya'nın başında, bir kadetler,
menşevikler ve sosyalist-devrimciler hükümeti bulunan bir demokratik
cumhuriyet haline gelişi ölçüsünde burjuva devrimi tamamlanmıştır. Savaş,
bizi, üç yılda bir, otuz yıl ileri götürdü, Avrupa'da genel çalışma
zorunluluğunu ve sanayi girişimlerinin geniş sendikalar halinde zorunlu
gruplaşmalarını kurumlaştırdı; en ileri gitmiş ülkeleri görülmemiş bir açlık
ve yıkıma sürükledi, onları sosyalizm yoluna girmeye zorladı.
Yalnız proletarya ve köylüler, krallığı devirebilirler. O çağda bizim
sınıf siyasetimizin belirleyici ilkesi bu olmuştur. Ve bu ilke doğru idi.
1917 şubat ve mart ayları, bu ilkeyi bir kez daha doğrulamaktan başka bir
şey yapmadı.
Yalnız proletarya, en yoksul köylüleri (programımızın ifade ettiği
gibi yarı-proleterleri) yöneterek, savaşı demokratik bir barışla sona
erdirebilir, savaşın neden olduğu yaraları sarabilir ve sosyalizme doğru
mutlak olarak zorunlu [sayfa 127] olan, acil
bir hale gelen ilk adımları atabilir; şimdi sınıf siyasetimizi
belirleyen ilke budur.
Buradan şu sonuca varılır: sosyalist-devrimcilere karşı propaganda ve
ajitasyonun ağırlık merkezi, onların köylülere karşı işlemiş oldukları
ihanet üzerine kaydırılmalıdır. Sosyalist-devrimciler yoksul köylüler
yığınını temsil etmiyorlar. Hali-vakti yerinde çiftçiler azınlığını temsil
ediyorlar. Onlar, köylüleri işçilerle ittifak kurmaya değil, kapitalistlerle
ittifak kurmaya, yani kapitalist boyunduruğuna götürüyorlar. Onlar,
emekçilerin ve sömürülen yığınların çıkarlarını küçük bakanlık görevleri
karşılığında, menşeviklerle ve kadetlerle blok kurmak karşılığında teslim
ettiler.
Savaşın hızlandırdığı tarih, ileri doğru öyle büyük adımlar attı ki,
eski formüller yeni bir içerik kazandı. Eskiden "ücretli emeğin
yasaklanması", ancak küçük-burjuva aydınların zevkine uygun, boş bir
sözdü. Şimdi ise durum değişti: milyonlarca yoksul köylü, 242 yetki
belgesinde, ücretli emeğin yasaklanmasına doğru gitmek istediklerini
açıklıyorlar, ama bunu nasıl becereceklerini bilmiyorlar. Biz bunu nasıl
yapmak gerektiğini biliyoruz. Biz biliyoruz ki, bu amaca, ancak işçilerle
birleşerek, işçilerin yönetimi altında, kapitalistlerle bir "anlaşma"
siyaseti ile değil, kapitalistlere karşı savaşım ile ulaşılabilir.
İşte sosyalist-devrimciler karşı propaganda ve ajitasyonumuza yön
verecek çizginin, köylülerle konuşmalarımıza yön verecek fikrin şimdi bu
şekilde değişmesi gerekir.
Sosyalist-devrimci parti size ihanet etti köylü yoldaşlar. İşsizlere
ihanet etti ve sarayların yanında, belki kralın sarayının yanında değil, ama
kadetlerin, devrim düşmanlarının, özellikle köylü devrimi düşmanları
kadetlerin, hükümette Çernovlarla, Peşehanovlarla ve Avksentievlerle
birlikte oturduğu sarayların yanında yer aldı.
Yalnız devrimci proletarya, yalnız bu proletaryayı bir birlik yapan
öncü -bolşevik partisi- yoksul köylülerin [sayfa 128]
yetki belgesinde gösterilen programını gerçekten uygulayabilir. Çünkü
devrimci proletarya, ücretli emeğin yasaklanmasına doğru tek emin yolla, bir
çiftlik hizmetkârının kira ile tutulmasını yasaklayarak değil, sermayenin
devrilmesi yoluyla, fiilen yol almaktadır. Devrimci proletarya,
toprağın, sürü hayvanlarının, tarım demirbaş ve binalarının, teknik tarım
işletmelerinin zoralımına doğru, köylülerin istedikleri ve
sosyalist-devrimcilerin onlara veremeyecekleri şeylere doğru fiilen
yol almaktadır.
İşte şimdi, işçinin, köylülere seslenirken konuşmalarının ana fikri bu
yönde değiştirilmelidir. Biz, işçiler, yoksul köylülerin istedikleri ve her
zaman nerede ve nasıl arayacaklarını bilmeden aradıkları şeyi size
verebiliriz ve vereceğiz. İşçiler, biz, kapitalistlere karşı kendi
çıkarlarımızı ve aynı zamanda köylülerin büyük çoğunluğunun çıkarlarını
savunuyoruz, oysa kapitalistlerin müttefikleri sosyalist-devrimciler bu
çıkarlara ihanet ediyorlar.
ENGELS'İN ölümünden az önce köylü sorunu üzerine söylediklerini okura
anımsatalım. O, sosyalistlerin, küçük çiftçileri mülksüzleştirmeyi
düşünmediklerini ve onlara ancak örnek göstererek makineleşmiş sosyalist
büyük tarımın üstünlüğünü tanıtlayacaklarını belirtiyordu.
Savaş, bu cinsten bir sorunu şimdi pratik olarak Rusya'nın önüne
koydu. Elimizde pek fazla alet yoktur. Yüksek bir teknik düzeyindeki tarım
işletmelerinin "kesinlikle paylaşılması değil", aletlerin zoralımı gerekir.
Köylüler bunu anlamaya başladılar. Zorunluluk, anlamaya zorlar. Savaş
onları buna zorluyor, çünkü hiç bir taraftan alet alınamaz. Aletler değerli
bir şey gibi saklanmalıdır. Ve büyük tarım, daha birçok başka planlarda
olduğu gibi, alet kullanımında da, bir emek tasarrufu anlamına gelir.
Köylüler kendi küçük çiftliklerini korumak, eşit normlar
[sayfa 129] sağlamak ve onları dönemsel olarak
yenilemek istiyorlar... Pekiyi. Aklı başında bir tek sosyalist bu konuda
yoksul köylülerden ayrılmaz. Eğer toprağın zoralımı yapılmışsa, bu
demektir ki bankaların egemenliği temelden sarsılmıştır; eğer aletlerin
zoralımı yapılmışsa, bu demektir ki sermayenin egemenliği temelden
sarsılmıştır, ve sonra da, proletarya merkezde siyasal iktidarı
kullanacağı zaman, iktidarı alacağı zaman, geri kalanı fazlasıyla
zahmetsizce ele geçirecek, geri kalanı, kendiliğinden, "örneğin etkisiyle"
gerçekleşecek ve bunu pratiğin kendisi telkin etmiş olacaktır.
Siyasal iktidarın proletaryaya geçişi, işte esas budur. O andan
itibaren 242 yetki belgesinde, başlıca, temel, köklü ne varsa
gerçekleşebilir duruma gelirler. Gerçekleşmelerin hangi değişikliklerle
olacağını yaşam gösterecektir. Bu, ikincil bir sorundur. Biz doktriner
değiliz. Bizim doktrinimiz bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur.
Biz, Marx'ın ya da marksistlerin, sosyalizm yolunu bütün yönleriyle
tanıdığını savunmuyoruz. Bu, saçmadır. Biz, bu yolun yönünü tanıyoruz. Hangi
toplumsal güçlerin oraya götürdüklerini biliyoruz. Ama, somut olarak, pratik
olarak, ne olduğunu, işe koyuldukları zaman milyonlarca insanın deneyimi
bunu gösterecektir.
İşçilere güveniniz köylü yoldaşlar, kapitalistlerle ittifaktan
vazgeçiniz. 242 yetki belgesinde ifade edilen programın gerçekleşmesine
ancak işçilerle sıkı bir birlik halinde başlayabileceksiniz. Kapitalistlerle
birlikte, sosyalist-devrimcilerin yönetiminde hiç bir zaman bu
programın ruhuna uygun hiç bir kesin eylem elde edemeyeceksiniz.
Ama, kent işçileri ile birlikte sermayeye karşı amansız savaşımda 242
yetki belgesi programının uygulanmasına başlayacağınız zaman bütün
dünya sizi destekleyecek ve bizi destekleyecek, ve bu programın başarısı
-bugünkü biçimiyle değil, ama özünde- sağlanmış olacaktır. Sermayenin
[sayfa 130] egemenliği ve ücretli kölelik son
bulacaktır. Bu, sosyalizmin egemenliğinin, barışın egemenliğinin,
emekçilerin egemenliğinin başlangıcı olacaktır.
Raboçi, n°
6, 29 Ağustos (11 Eylül) 1917.
imza: N. Lenin.
[sayfa 131]
RSDİP MERKEZ KOMİTESİNE
BU satırlar [elinize] çok geç varmış olabilir, çünkü olaylar bazen
gerçekten baş döndürücü bir çabukluk ile gelişiyor. Bu satırları 30 ağustos
çarşamba günü yazıyorum. Alacak olanlar, bunu, 2 eylül cuma gününden önce
okumayacaklar. Ne olursa olsun, gene de ödevimin aşağıdakileri yazmak
olduğuna inanıyorum.
Kornilov ayaklanması hiç beklenmedik (böyle bir anda ve böyle bir
biçim altında beklenmedik) bir şey ve denebilir ki, olayların akışında baş
döndürücü bir dönüm noktası oluşturuyor.
Beklenmedik her dönüm noktası gibi, bu da, taktikte, bir gözden
geçirme ve bir değişiklik gerektiriyor. Ve, her [sayfa
132] gözden geçirmede olduğu gibi, ilkelerden ayrılmamak için aşırı
derecede sakınımlı olmak gerekir.
Ulusal savunma görüşünü[61]
(Volodarski gibi) kabul etmeye değin, ya da sosyalist-devrimciler ile
blok kurmaya değin. Geçici Hükümeti desteklemeye değin (öbür
bolşevikler gibi) gitmek, öyle sanıyorum ki, ilkelerden ayrılmayı
göstermektedir. Son derece yanlıştır, ilkelere aldırmamaktır bu. Biz, ancak,
iktidarın proletarya tarafından alınmasından sonra, barışı önerdikten
sonra, gizli antlaşmaların geçersizliğini ilân ettikten ve bankalar
ile her türlü bağı koparıp attıktan sonra, ulusal savunma yandaşları
olacağız. Ama yalnızca sonra. Bizi ne Riga'nın alınışı, ne de
Petrograd'ın alınışı, ulusal savunma yandaşı yapacaktır. (Bunu
Volodarski'ye okutmanızı önemle rica ederim.) O zamana değin, biz proleter
devrimden yanayız, savaşa karşıyız, ulusal savunmadan yana değiliz.
Şimdi bile, Kerenski hükümetini desteklememeliyiz. Bu, ilkesizlik
olurdu. Nasıl, diye sorulacak bize, yani Kornilov'a karşı savaşmak gerekmez
mi? Elbette ki gerekir! Ama bu bir tek ve aynı şey değil; ikisi arasında bir
sınır var; ve bazı bolşevikler, "uzlaşma eğilimi"ne boyun eğerek, ve
olayların dalgasına kapılıp sürüklenerek, bu sınırı aşıyorlar.
Kerenski birlikleri gibi, Kornilov'a karşı biz de savaşıyoruz
ve savaşmaya devam edeceğiz; ama Kerenski'yi desteklemiyor, tersine,
güçsüzlüğünü ortaya koyuyoruz. Burada bir ayrım var; oldukça ince, ama
adamakıllı özsel, ve unutulmaması gereken bir ayrım.
Peki Kornilov ayaklanmasından sonra taktiğimizdeki değişiklik neye
dayanır?
Kerenski'ye karşı savaşımımızın biçimini değiştirmemize. Ona
karşı düşmanlığımızı hiç mi hiç azaltmaksızın, ona karşı söylemiş
bulunduğumuz sözlerden hiç birini geri [sayfa 133]
almaksızın, onu devirmekten vazgeçmeksizin, şöyle diyoruz: anın özelliğini
hesaba katmak gerekir, onu hemen devirmeye çalışmayacağız, biz şimdi
onunla bir başka biçimde ve daha açıkçası (Kornilov ile savaşan)
halkın gözüne Kerenski'nin güçsüzlük ve duraksamalarını
göstererek savaşacağız. Bunu daha önce de yapıyorduk. Ama şimdi
başlıca iş bu oldu: değişiklik işte buna dayanıyor.
Değişiklik, Kerenski'ye: Milyukov'u tutukla, Petrograd işçilerini
silahlandır, Kronştad, Viborg ve Helsingfors birliklerini Petrograd'a çağır,
devlet Dumasını dağıt, Rodziyanko'yu tutukla, büyük toprak sahiplerinin
çiftliklerinin köylülere geçmesini yasallaştır, buğday ve fabrikalar
üzerinde işçi denetimini kur, vb., vb. diyerek, "kısmî istemler" denebilecek
şeyler için ajitasyonun pekiştirilmesini şimdi birinci plana koymaya
da dayanır. Ve biz, bu istemleri, yalnızca Kerenski'ye değil, Kerenski'den
de çok Kornilov'a karşı savaşım içine sürüklemiş işçilere,
askerlere ve köylülere sunmalıyız. Onları daha öteye sürüklemek,
Kornilov'dan yana çıkmış general ve subayların pestilini çıkarmaya
özendirmek, toprağın köylülere hemen verilmesini istemeleri için direnmek,
onlara Rodziyanko ve Milyukov'un tutuklanması, devlet Dumasının
dağıtılması, Reç ve öbür burjuva gazetelerin kapatılması ve mahkemeye
verilmeleri zorunluluğunu telkin etmek gerekir. Özellikle "sol"
sosyalist-devrimcileri bu yola itelemek önemlidir.
İktidarın proletarya tarafından fethi amacımızdan uzaklaşmış
bulunduğumuzu sanmak haksızlık olur. Hayır. Bu amacımıza, doğru çizgi
biçiminde değil, ama dolaylı yoldan, büyük ölçüde yaklaşmış bulunuyoruz.
Ve, bir an bile yitirmeksizin, hem de Kornilov'a karşı etkin, en
yüksek derecede etkin ve gerçekten devrimci bir savaşım isteyerek,
Kerenski'ye karşı dolaysız ajitasyondan çok dolaylı ajitasyon yapmak
gerekir. Yalnızca bu savaşımın gelişmesi bizi iktidara götürebilir:
ajitasyon yaparken (olayların, yarından [sayfa 134]
başlayarak, bizi iktidara götürebileceklerini ve iktidarı aldıktan sonra
artık onu bırakmayacağımızı adamakıllı bilsek de) bundan pek söz etmemek
gerekir. Benim fikrimce, ajitatörlere yazılmış bir mektupta (yoksa
basında değil), ajitasyon ve propaganda komisyonlarına ve genel olarak,
parti üyelerine bunu söylemek gerekirdi. Ülke savunması üzerindeki, tek
devrimci demokrasi cephesi üzerindeki, Geçici Hükümetin desteklenmesi, vb.,
vb. üzerindeki sözlere gelince, bunların aslında boş sözlerden başka
bir şey olmadıklarını göstererek, bunlara karşı acımasızca savaşmak gerekir.
Zaman, eylem zamanı: sosyalist-devrimci ve menşevik baylar, siz, bu
sözleri hanidir beş paralık ettiniz. Zaman, eylem zamanı. Kornilov'a
karşı, yığınları sürükleyerek, onları coşturarak, onları alevlendirerek,
devrimci yöntemler ile savaşmak gerek (oysa, Kerenski yığınlardan
korkuyor, halktan korkuyor). şu anda, Almanlara karşı savaşta,
harekete geçmek, onlara, hemen ve kesin koşullar taşımayan bir barış
ÖNERMEK gerek. Böylece ya çabuk bir barış elde edilebilir, ya da savaş,
devrimci bir savaş durumuna dönüştürülebilir. Yoksa, menşevikler ve
sosyalist-devrimciler, emperyalizme canla başla bağlı kalacaklardır.
P.-S. Raboçi'nin altı sayısını, bu satırları yazdıktan sonra
okuduğumdan, tamamen aynı düşüncede olduğumuzu söylemeliyim. V. M-ne ve
Volski olarak imzalanmış bulunan iyinin iyisi başyazıları, basın
yorumlarını, yürekten kutlarım. Volodarski'nin konuşması üzerine, onun yazı
kuruluna yazdığı mektubu okudum; sitemlerimi, bu mektup da "yürürlükten
kaldırıyor". Bir kez daha selâm ve en iyi dilekler!
30 Ağustos (12 Eylül) 1917'de
yazıldı.
İlk kez, 7 Kasım 1920,
günlü Pravda n° 250'de
yayımlandı.
LENIN
|