İngilizce Basıma Önsöz
Bu kitabın
Şili'de">
İngilizce
Basıma
Önsöz
Bu kitabın
Şili'de,
karşı
darbeden sonra yaktırılmış
olması sizi
şaşırtmasın.
Şili'de yüzlerce kitap imha edilmiş ve binler
Çalışmamız, 1971 yılı ortalarında, yani
Şili'deki devrim sürecinin ortalarında
kaleme alındı.
Bu sıralarda
bakır
madenleri ulusallaştırılmış, toprağın köylülere iadesine başlanmıştı ve yirminci
yüzyılda Bay Rockefeller, Bay Grace. Bay
Gugenheim ve
Bay Morgan'ların
zenginleşme
araçlarını oluşturan
sanayi tesisleri tüm
Şili halkı
adına geri alınmaktaydı.
Amerika Birleşik
Devletleri
hükümeti
ve Amerikan
çokuluslu
şirketleri
için
tahammül edilmez niteliktekibu sürecin durdurulması gerekiyordu. O
zamanlar, Amerikan gizli
örgütlerince yönetildiği
ve finanse edildiğini
ancak tahmin edebildiğimiz,
sonradan Bay Kİssinger,
Ford ve Colby (eski GIA Başkanı -çev.)
tarafından böyle olduğu
doğrulanan bir plan ortaya konmuştu.
Amacı,
Şili'deki
yasal hükümeti
devirmek olan bir plan. Amacın
gerçekleştirilmesi için
«görünmeyen bir abluka» uygulandı : krediler kesildi, sanayi makineleri
için
satın alınmış yedek parçalar
gönderilmedi ve hatta, daha sonraları
Şili Devlet Bankası'nın ABD'deki hesaplarına el
kondu ve
Şili bakırının satışını engellemek
üzere dünya
çapında
bir ambargo düzenlendi.
Ancak halk, ne kralın
ne de patronun yeniden tahta oturtulmasına
taraftar değildir.
Toplumsal ve ekonomik kurtuluşa
eşlik
eden halkçı
kültürel
hücum
da duvar resimlerinden halk gazetelerine, TV programlarından
sinema filmlerine, tiyatro gösterilerine,
şarkılara,
edebiyata dek çeşitli
boyutlarda kendini gösterdi.
İnsan
faaliyetinin tüm
alanlarında
kitleler, değişik
yoğunluklarda kendi istemlerini dile getiriyorlardı.
Bu hücumun
belki de en güçlü
kolu, Şili'nin Mapuş
yerlilerinin dilinde «bilginin
ışığı»
anlamına
gelen Devlet Basımevi
«Quimantu»nun ürünleriydi.
İki
buçuk
yıl içinde,
burada, beş
milyon kitap basıldı
: son yetmiş
yılda
Şili'de basılmış
tüm
kitap sayısının
iki misli. Bunun yanı
sıra,
Halk Birliği
hükümetinden önceki
dönemden
devralınan
bazı
dergilerin içeriği değiştirildi
ve yenileri yaratıldı.
Vakvak Amca Nasıl
Okunmalı
(*) böyle
çok-yönlü bir ortamda, kitlelerin kültürel
özgürlüğe
doğru hızla
ilerledikleri ve bu açıdan,
ABD'nin Üçüncü
Dünya'ya
ihraç
ettiği oldukça
kârlı
kültürel
metaların
da eleştirilmesinin
gerektiği
bir sürecin
içinde ortaya çıkarıldı.
Amacımız
akademik bir araştırma
yapmak değil,
basit bir ihtiyaca cevap vermekti.
11 Eylül'ün kudurmuş
saldırganları
için duvarlarda resimler de neydi? Onlar sadece, kenti ve geçmişi
kirleten büyük «lekeler»
di. Faşist
gençlik birlikleri kullanılarak rengârenk,
şakıyan
duvarlar baştan
başa
silindi. Plaklar kırıldı, şarkıcılar
öldürüldü,
radyolar ve matbaa makineleri yok edildi, gazeteciler hapse atıldılar,
katledildiler. Ulusal kurtuluş
mücadelesini
hatırlatacak
her şey,
ama her şey
yok edilmeliydi.
Ancak bütün bu çabalar
sokaklardan kültürel
«lekeleri» silmeye yetmedi. En önemlisi bu «lekeleri»
içlerinde
taşıyan
savaşçıların, işçilerin,
köylülerin,
memurların,
öğrencilerin
ve bazı
yurtsever askerlerin yok edilmesi, yeni düzenin
bu yaratıcılarının
yok edilmesi ve bizzat bu büyüyen
ve uğruna
bizlerin yaratıcı
güçlerimizi
seferber ettiğimiz
yeni düzenin
yok edilmesiydi.
Şili
halkı
ve acil ihtiyaçlarımız için
tasarlanan ve mücadelemizin
göbeğinde
üretilen bu kitap, bu kez
Şili'nin çok
uzağında
Disney'in kendi diyarında,
ITT'nin dikenli tellerle örülmüş
şebekesinin ardında
yayımlanmakta.
Bay Disney, size
ördeğinizi
iade ediyoruz, tüyleri
yolunmuş
ve kızarmış
olarak. İçine
bakın. Duvardaki elyazımızı
göreceksiniz:
VAKVAK, DEFOL!
Dorfman ve Mattelart
Şubat
1975
sürgünde
Giriş
David KUNZLE
Devlet başkanlarının adları
değişiyor,
Disney'inki ise hep tahtında.
Miki Fare'nin doğumundan
48 ve yaratıcısının
ölümünden 10 yıl
sonra Disney, belki de dünyada
en çok
bilinen Kuzey Amerikan adıdır.
O, belki de burjuva kitle kültüründe yüzyılın
en önemli kişiliğidir.
Bu kültürün üzerinde
yeşerdiği,
sözde evrensel, mekân ve eleştiri-üstü
«masumiyet»
gibi bazı
mitleri dünyaya
aşılamada
herkesten fazla katkıda
bulunmuştur
Disney.
Artık
nihayet, ABD'nin siyasal «masumiyet»
maskesi düşürülüp, gizlediği
gerçek
belirli alanlarda halkın
gözü önüne
serilmeye başlandı.
Ancak, Büyük Amerikan kültürel
masumiyet «düşü»
dünya çapında
hayal-gücünü hâlâ
tutsaklığında
bulundurmaktadır.
Bu «düş»ün
Disney'e ilişkin
bölümünde
ilk gediği,
Richard Schickel'in The Disney Version: The Life, Times, Art and Commerce
of Walt Disney (Disney Tarzı:
Walt Disney'in Yaşamı,
Dönemi, Sanatı
ve Ticareti) (1968) adlı
çalışması açmıştı.
Taşlama' niteliğindeki
bu çözümleme
de, Disney ürünlerinin,
hatta içlerinde
en berbatlarının
«saf eğlence»
için
yaratıldıkları
gerekçesiyle
toplumsal olarak zararsız
oldukları
yanılsamasına düşer.
Disney ideolojisinin ilk ayrıntılı çözümlemesinin
ABD'ye ekonomik ve kültürel
açıdan
en bağımlı ülkelerin
birinden gelmiş
olması
rastlantısal
değildir.
Vakvak Amca Nasıl
Okunmalı
Şili'yi
bu bağımlılıktan kurtarma mücadelesinin
göbeğinde
yaratılmıştır; ve o günden
bu yana yalnızca
Latin Amerika'da on bir baskısı
yapılarak Üçüncü
Dünya'daki
burjuva iletişimin
yorumunda en güçlü
araç durumuna gelmiştir.
Şili'nin
her köşesinde
boy gösteren
dergi ve gazete bayileri (artık
kendi ülkelerinde
bile unutulmuş
olanlar da dahil olmak
üzere)
Süpermen, The Lone Ranger, Red Ryder, Gordon,
v.b.
ve tabii
çeşitli Disney dergileri gibi Amerikan ya da Amerikan tipi
çizgi-hikâyelerin
cicili bicili kapaklarıyla
donanmıştı.
Disney, pek az ülkede,
«çocuk
hikâyeleri»
denen ama Şili'de
olduğu
kadar birçok
Üçüncü Dünya
ülkesinde
yetişkinlerce
de okunan dergileri de kapsayan bir pazarı
burada olduğu
gibi egemenliği
altına
alabilmiştir.
Ancak, Halk Birliği
hükümetinin himayesiyle Ouimantu yayınevi
Disney'in bu egemenliğine
karşı
güçlü bir direniş
geliştirebilmiştir.
Bu kültürel direnişin
bir parçası
olarak Vakvak Amca Nasıl
Okunmalı,
yayımlandığı
yıl
olan 1971'in sonlarında
en çok
satan kitaplar arasında
yer aldı
ve onu izleyen öteki
Latin Amerika baskılarında
da bu başarıyı
sağladı.
Yine o sıralarda
pratik bir seçenek
olarak, Cabro Chico da (Dorfman ve Mattelart' in birlikte
çalıştıkları
Küçük
Kovboy) eski Amerikancı
kültür
esintisinin yerine yeni değerler
getimek üzere
zevkli bir çizgi-hikâye
kitabı
olarak hazırlanmıştı. Her iki atılım
da burjuva yayınların
uzun zamandır
işgalinde bulunan bir pazarda rekabet etmek zorundaydı
ve bu mücadele
için
ticarî
ölçütlerini
saptamışlardı. Başarıları
kaçınılmaz olarak burjuva basınının
tepkisini de beraberinde getirdi.
Şili'nin
başı
çeken
gerici gazetesi El Mercurio
«Anababaiara
İkaz»
(2) başlığı
altında
bu iki çalışmayı/ eğitim
ve yayın
organlarının
denetimini ele geçirmek,
gençliğin
«beynini yıkamak»,
onlara gizli, yasa-dışı
ideolojileri aşılamak
ve Disney'in karakterlerine karşı
zihinlerini «bulandırmak» üzere
hükümetin
giriştiği bir «komplo»
olarak nitelendiriyordu. Makale en kaba biçimiyle
yabancı
düşmanlığına
kapılıp sürekli
olarak «kökü dışarda
danışmanlardan
söz
ediyordu (yazarların
isimleri Alman-Yahudi ve Belçika
kökenlidir).
Şili'nin
burjuva basını
Halk Birliği
hükümetine
duyulan güveni
sarsmak amacıyla
en aşağılık yalanlara, çarpıtmalara
ve korkutma kampanyalarına
baş
vurdu. Aslında
kendilerinin özlem
duydukları
şeyleri
yapmakla suçladılar
hükümeti:
muhalefetin susturulması
ve sansür.
Çevirdikleri
türlü
dolaplara rağmen
kitlelerin hükümete
verdikleri desteğin
giderek daha güçlü
olarak kendini duyurmaya başladığını görünce
de orduya silah zoruyla müdahale
etmesi için
çağrıda
bulundular.
11 Eylül
1973'de Şili
Silahlı
Kuvvetleri, ABD'nin de yardımıyla
kıta tarihindeki en kanlı karşı-devrimi
gerçekleştirdi.
Binlerce, yüz
binlerce işçi
ve hükümet taraftarı
öldürüldü.
Halk Bir-liği'nin
yanında
yer alan tüm
sanat ve edebiyat eserleri yok edildi. Duvar resimleri yıkıldı.
Afişler, kitaplar ve çizgi-hikâyeler
toplu halde yakıldı
(3). Sol aydın
avına
çıkıldı.
Yakalananlar hapse atıldı,
işkence
gördü
ve öldürüldü.
Zulmedilenler arasında
bu kitabın
yazarları
da vardı.
Şili'de
Cunta'nın
ilân
ettiği «seferberlik»,
Disney çizgi-hikâ-yesinde
de açıkça
ilân edilmişti.
Son sayılardan
birinde, Marx ve Hegel (belki de Engels kastediliyor) adlı iki cani akbaba tarafından simgelenen Allende hükümeti
kaba güce
dayanarak uzaklaştırılmakta: «Hıh!
Bu allahın
belâsı kuşlar
silah gücünden
başka şeyden
anlamazlar zaten».
Doğal
olarak Vakvak Amca Nasıl
Okunmalı
Şili'de
yasaklanmış
durumda. Kitabı
bulundurmak bile insanın
hayatını tehlikeye atması demek. Böylece,
Şili'deki
Cunta, ülkeyi
Marksist ve halkçı
sanat ve edebiyattan «arındırmakla»
emperyalist efendilerinin kültür
elçilerini
korumuş
oluyor. Hangi kültür
anlayışının kendi çıkarlarına
en iyi hizmet ettiğini
biliyorlar. Ve yine biliyorlar ki, Miki Fare'leri ve Vakvak Amca'ları onların
iktidarda kalmalarına
yardımcı
olacaklardır,
sosyalizmi zindanda tutacak ve
«çökmüş»
bir Şili'ye «erdem
ve masumiyeti»
geri getirecektir.
Vakvak Amca Nasıl
Okunmalı
öfke,
hiciv ve siyasai açıdan
hınç dolu bir kitaptır. Yazarların
hıncı
kişisel bir tutkudan kaynaklanmaktadır
çünkü kendileri de şimdi
karşı
çıktıkları
Disney ideolojisi ile aşılanmış,
Disney dergi ve filmleriyle yetişmişlerdi.
Ama bu kitap hınç
dolu bir tepkinin ötesinde
bir şeydir.
ABD kültürünün
yıkıcı bir biçimde
dış
ülkelere
kabul ettirmeye çalıştığı
egemenlik düzeninin
kendi ülkesinde
de ve Dîsney için çalışanlar,
yani onun ideolojisini
üretenler
üzerinde
de hiç
küçümsenmeyecek
ölçüde
ezici etkileri vardır.
Disney'in üretildiği
koşullar onun için
çalışanlar
kadar tüketicilerinin
de maruz kaldıkları
sömürüyü
kendi yaşamlarında ve çalışma
ilişkilerinde
yeniden üretmelerini
sağlar.
Düzenin
sürdürülmesine
yardımcı
olur yani.
Disney'i kapitalist düzen
içindeki
yerine doğru
olarak oturtmak Disney'deki
çalışma
koşullarının
ayrıntılı
bir araştırmasını
gerektirir. Böylesine
bir araştırma
(ki zorunlu olarak Disney'in faaliyetlerini yürüttüğü
giz duvarını aşardı)
henüz
gerçekleştiril-medi,
ancak hikâyelerin
yaratıldığı
koşullar ve onları
yaratan insanlar, ve onların
işleriyle
ve Disney'le bağlantılarına ilişkin
şimdiye
dek toplanan bilgileri parça
parça
yerleştirmeye başlayabiliriz.
Disney,
çizgi-hikâyelerini
pek ciddiye almıyor,
Hatta bunlardan söz
etmekten elden geldiğince
kaçınmakta
(4). En kârlı
girişimleri olan filmleri ve eğlence parklanyla fazlasıyla ilgilidir buna karşılık. Çizgi-hikâyeler
yeni bir filmin (şimdilerde
Robin Hood) reklamını
yapmaya yarayan bir <;yan faaliyet»ten
ibarettirler. Çizgi-hikâyelerin
geliri tüm
yayınların gelirinin bir parçası,
tüm
yayınların geliri tüm
yan faaliyetlerin gelirinin bir parçası,
tüm
yan faaliyetlerin geliri ise toplam gelirin bir parçasıdır. Ayrıca,
«eğitici» ve başka
tür
çocuk
kitapları
pazarında Disney'in payı artmışsa
da ABD çizgi-hikâye
pastasından
elde ettiği
dilim ufalmıştır.
Ancak yabancı
ülkelerde
Disney çizgi-hikâyeleri
ticareti hâlâ
kükreyen bir fare niteliğini taşıyor.
Dünyanın
birçok yerinde Disney filmleri ve televizyon programları
bilinmeden Disney'in karakterleri yalnızca
çizgi-hikâyelerden tanınır.
Bir sinema bileti alamayacak kadar yoksul olanlar
çizgi-hikâyelerf
satın
almasalar bile bir arkadaştan
ödünç
alarak edinebilirler. Ayrıca,
örneğin
ABD'de çizgi-hikâye kitaplarının
satış
sayıları çizgi-hikâye
karakterlerinin kültürel
etkilerini yeterince yansıtmazlar.
1948'den beri Miki Fare'nin ve 1955'den beri Vakvak Amca'nın komedi çizgi
filmleri yapılmadığına
göre
(televizyonda eskiler oynamaya devam etmektedir) son yirmi yılda
oluşturulmuş
hikâyeleri
yalnızca
dergilerde bulabilirsiniz. Aynı
şekilde
eski ünlüleri halkın
bilincinde yaşatan
(ABD'de ve dışarıda)
ve bu karakterlerin ünlerini
sömürmek
için ticari faaliyetlerine konu yapan bu
çizgi-hikâyelerdir.
Disney, Barış
Gönüllüleri
veya «iyi
niyet elçileri»
gibi yerli dilleri öğrenmiştir
- şimdilik 18 dili akıcı
bir biçimde
konuşabilmektedir.
Latin Amerika'da geçerli
olan iki ana dili, İspanyolca
ve Portekizceyi de konuşabilmekte
ancak dili öteki
dergilerden biraz farklı.
En azından
dört farklı
İspanyolca
basımı
mevcut Disney hikâyelerinin.
Aradaki farklılıklar
esas içeriği etkilemez ve bu farklılıkların
önemini
saptamak ciddi bir araştırmayı gerektirir. Ancak şurası
gerçektir
ki, bu farklılıkların varlığı
Disney imparatorluğunun
bu küçük
köşesinde
bazı
yapısal gariplikleri yansıtır.
Çünkü
öteki ürünlerinden
çok
Disney'in çizgi-hikâye-leri
üretiminin
tüm
aşamalarında yabancı
emeğe
dayanır.
Böylelikle yerli, kendi sömürgeleşmesine
katkıda
bulunmaktadır.
Tüm
çokuluslu şirketler
gibi Disney de, ülkenin
büyük
basın kuruluşlarıyla,
örneğin İtalya'da
Mondadori ve İngiltere'de-International
Press Corporation'la olduğu gibi, kenetlenmiş olan dış
şubelerine
ve «yetkili
temsilciliklerine»
üretim
ve örgütleme özerkliği
tanıyarak
faaliyetleri bölmeyi
kârlı bulmuştur.
Örneğin
Şili baskısı
tüm
öteki yabancı
baskılar
gibi, malzemesini ABD dışındaki
bazı
dış
kaynaklardan sağlar.
Açıkçası,
çeşitli
dış şubelerin
kendi ithal ettikleri ya da
ürettikleri
hikâyeleri
aralarında
takas ederek birbirlerine, karşılıklı yardımda
bulunmaları
merkezin
çıkarınadır. Yabancı
ülkedeki
yayımcılar
bazı hikâyeleri
doğrudan
aktarmayı
yerel açıdan
uygun bulmasalar bile faaliyette bulundukları
ülkedeki
belli bir beğeniye
ve belli bir pazara uygun düşen
hikâye
türünü
ve hikâye
karışımını
seçebilirler.
Hikâyeleri
gözden
geçirip,
(rencide edici veya ulusal duygulara ters düştüğü
(5) kabul edilen sahneleri
çıkanlar),
kaba taslak çevirisini
yapıp,
yine az çok
özgürce uyarlayıp
yerel hava katarak yayımlarlar.
Varyemez'in müsrif
rakibi Rockerduck, bir «hipi»
olan «Fethry» ve «Aptal
Ajan 00 Ördek»
gibi karakterler hemen hemen sadece yabancı
baskılarda
görülür,
ana ülkede
bilinmezler. Yerli karakterlerin yaratılmasında
İtalyanlar özellikle
becerikli olduklarını
kanıtlamışlardır.
Yabancı
ülkedeki yayıncıların
dile getirilen tercihleri beğeni
farklarını
yansıtır
Brezilya ve italya daha çok
kan, cesaret ve fiziki vahşete
yatkınlık
gösterirler. Şili,
(İskandinavya,
Almanya ve Hollanda gibi)
öncelikle
daha küçük
bir yaş
grubuna hitap eden görece
sakin serüvenleri
yeğlemektedir.
Ancak Şili'de
şimdi
ordu, eğitimi
ve kitle haberleşmesini
denetimi altında tuttuğundan
ve Brezilya'dan susturma teknikleri ithal ettiğinden
daha vahşi
olan Brezilya türü
hikâyelerin getirilmesi de beklenebilir.
Disney'in dış
ülkelerde
ününün
yaygın
olmasına
ve giderek daha da yaygınlaşmasına karşılık
ana ülkede
satışları 50' lerde ulaştığı
doruk noktasından
bu yana öteki
çizgi-hikâye-lerden
daha büyük
bir hızla düşmektedir.
Bu düşüşün
baş nedeni olarak televizyon gösterilebilir; dağıtım güçlükleri
bir başka
etmeni oluşturmaktadır;
ve özellikle
Disney'i etkileyen ama onun birçok
bakımdan
pek aldırmıyor
göründüğü
bir üçüncü etmen de ABD'de gençler kadar ergenlik çağındaki
çocukların
beğenilerini yeniden biçimlendiren son yirmi yılın
tüm
kültür değişimlerinde
aranmalıdır.
Bu değişime
rağmen
filmler ve eğlence
parkları
Disney'in dengesini başarıyla
koruyorsa bu eski içeriğin
üzerini örten
bir teknik sihirbazlık
pelerini sayesindedir. Böylece
bugün,
35 yıl
öncesinin üretim
teknolojisine (renklendirme, baskı, vb.) bağlı
kalan çiz-gi-hikâveler
yeni eğlence
araçlarıyla rekabet edememektedir.
ABD'de.
çizgi-hikâye
ticaretini çöküşe
götüren
etmenler dünyanın
daha az gelişmiş ülkelerinde
hiç
de aynı
ağırlıkta değildirler.
Merkezin sömürge
yöreleri üzerindeki
üstünlüğünün bir ifadesi olan «kültürel
geri kalış»
alışılmış
bir durumdur: güney
ve orta-güney
bölgelerde
daha çok
satılmaktadır.
Yabancı
pazarların
ABD'den beslenmesi son yıllarda
bazı
güçlüklerle karşılaşmıştır. Doğrudan
Disney'in denetiminde olmayan ve
şimdi öncelikle
ikinci ve daha sonraki baskılara dayanan ve daha az kâr getiren yerli pazar giderek tümden
yok olmaya bırakılabilir.
Yerli pazar geriledikçe,
emperyalist kapitalizmin alışılmış
mekanizmasıyla
Disney dış
pazarlara yüklenecektir.
Dış
pazar genişledikçe, onu ABD'den beslenmeye bağlı tutmak (sömürgelerin
özerk
üretim
eğilimi göstermeleri
nedeniyle ve buna rağmen)
yolunda artan bir baskı
altına
girer.
Dış
pazar için yerli pazarı
hareketlendirme gereğine
Disney tipik bir karşılık
vermiştir:
İşçi
ve ürünün
dizginlerini sıkıp,
onların yerleşmiş
ölçütlere
katı
bir biçimde sadık
kalmalarını
sağlayarak. Eğer
Disney doğrudan
denetim sağlayabilecekse,
bu denetim «mutlak»
olmalıdır.
Disney'de yalnız
cinsel ilişkiler
değil
sevgi de yasaklanmıştır
(Miki ve Minnie ya da Vakvak ile Daisy arasındaki
ilişki
«platoniktir»
— ama aşkın
platonik türü
değildir bu). Yasalar ateşli silahları
yasa -dışı
sayar ama «antika
toplar ve tüfekler»
ya da başka ateşli
silahlar bazı
koşullar
altında
tehdit için
gösterilirler ama hiç kullanılmazlar.
Hiç
bir «kirli
iş oyunu»,
«toplumsal
farklılık» ya da «siyasal
düşünce»
bulunmamalıdır. Her şeyden
önce
ırk
ve ırk kalıpları
kaldırılmıştır:
«Yerliler
asla zenciler, Malayalılar
olarak betimlenmemen, belli bir
ırka
bağlı olarak ayırd
edilmemeli ve hiç
bir durumda aptal, çirkin,
aşağı
ve cani olarak tanıtılmamalıdır».
Bu kitaptaki incelemeden anlaşıldığı
ve çizgi-hikâyeleri
tanıyan
herkesçe
bilindiği
gibi ne Ördek,
ne de Fare hikâyelerinde
bu kuralların
(cinsellik yasağı
dışında)
hiç birine uyulmamıştır.
Hatta zaman zaman alaya alınmışlardır. Ördekkent
orman ve çöle
çok
yakın
tipik Kaliforniya veya Orta-Batı
kasabası
olarak düşünülebilir
(Vakvak hikâyelerinin
en usta yaratıcısı Carl Barks'ın
yaşadığı
Kaliforniya kasabası
Helmet gibi).
Yönetmelik,
stüdyonun
bir fantezisi, bir denetimin, hiç
bir zaman olmayan bir saflığın
hayali gibidir. Halk çizgi-hikâyeler
ve genel olarak Disney için
böyle
düşünmelidir.
Ama çizgi-hikâyelerin kitlelere karşı
başarısı
ve öteki
çizgi-hikâyelere
göre
üstünlüğü
parasal hırs,
kirli iş
oyunları
ve yabancı
halkların
kötülenmesi gibi belli kapitalist sosyo-politik gerçekliklere
verilen öneme
dayanıyordu.
Dorfman ve Mattelart'ın
kitabı
Disney ürünlerini
ve bunların
tüm
dünyadaki etkilerini inceliyor. Yazarların
gözlemleri
sonucu Disney karakterleri arasında
saptadıkları
ilişkinin Disney sanayiindeki
çalışma
düzeninde
de görülmesi
ye hatta bu ilişkileri
açıklıyor
olması
rastlantı
olamaz.
Disney sanayiindeki düzen
sanatçının
şirket dışında
bir övünç duyması
ve ün
kazanmasını
önleyici niteliktedir. Sözleşme
imzalandığı
anda sanatçının
düşüncesi
Disney'in düşüncesi
olur. Disney her açıdan
onun sahibi dolayısıyla
da yaratıcısıdır.
Sözleşmede,
açıkça şöyle
denmektedir: «...
çizgi-hikâye
kitaplarımız
için hazırlanan
bütün
sanat çalışmaları
kiralanmış
çalışmalar
olarak kabul edilir ve bundan dolayı
tüm
amaçlar
için
yaratıcısı
biz sayılırız»
(altını
çizen
— D.K.). Kapitalistin, işçilerin
emeğini
nasıl gaspettiğinin
bundan daha açık
bir anlatımı
olamaz.. Küçük
bir ödeme veya ücret
karşılığında
onlardan hem kârı
hem de onuru alır.
Walt Disney bizzat kendisinin de
itiraf ettiği
gibi çizgi
çizmeyi hiç
bir zaman öğrenememiş,
hemen hemen 1926'dan sonra kâğıda
kalem sürmemiş,
hatta ürünleri
üzerindeki
imzasını
bile kendisi atamayan bir
insanken «grafik
sanatında
Leonardo da Vinci'den sonra en
önemli
kişi»
(6) olma ününü
elde etmiştir.
Dünya
çocuk edebiyatını
acımasızca yağmalayıp,
çarpıtan bu adam (Disney'e 1964'de takılan
Başkanlık
Özgürlük Madal-yası'nın
töreninde
söylendiği gibi) «Amerikan
folklorunun yara-tıcısı»
olarak selâmlanıyor.
Bütün
meslek yaşamı
boyunca Disney sürekli
olarak sanatçı
ve yazarlarının
hakkı olan takdiri bastırmış
ya da yok etmiştir.
Sendika kurallarına
göre
başlıklarda
adlarının
yazılması
zorunlu tutulduğu
zamanlarda da kendi adının
ötekileri bastıran
bir biçimde
öne
çıkarılmasına
özen
göstermiştir. Hatta başarılı
bir canlandırıcısı
Oskar kazandığında
ödülü
almak için
sahneye çıkan
Disney olmuştur.
Dünya
Disney'i alkışa
tutarken, bu imparatorluğu
adım
adım oluşturanlar
çalışmalarından habersiz bırakılıyor:
Teknik ve sanatsal yenilikleri
üç-buutlu
kameradan Miki'nin kişiliğine
kadar varan çalışkan,
üretken ve yaratıcı
Ube Ivverks'i; üstün
ze-kGöi Disney tarafından
belirtilen, nasıl
olduysa bizzat Disney'in kendi koyduğu,
stüdyoların «zekâ
belirtisi gösteren
herkes»ten
arındırılması
kuralına
rağmen tutunma başarısını gösteren
Ward Kimball'ı
kimse bilmiyor. Ve tabii Carl Barks'ı. Varyemez Amca ve daha bir sürü ünlü
Disney karakterlerinin, üç
yüzden
fazla en iyi «Disney»
hikâyesinin ve sayfasına 11.5 dolar ödenen,
hiç
biri kendi imzasını
taşımayan,
3-5 milyon arasında
bir satışı
olan
«Disney» sanat topluluğunun
7.000 sayfadan fazlasının
yaratıcısı Cari Barks'ı.
Ve patronları
onu şaşırtıcı
ticarî
başarısından
özenle
habersiz bırakmaya,
kişisel
ünden
alıkoymaya ve adını
öğrenmeye
çalışan
binlerce hayranından
gizlemeye çalıştılar.
Disney kendisini insanların
«tohum
aşılayıcısı»
olarak görüyordu.
Altedilmez bir hikâye
derleyicisiydi. Emeği
örgütlemeyi ve her şeyden
çok
düşünceleri
pazarlamayı
biliyordu. Kapitalist ekonomiye göre
hem emek hem de düşünce
onun malı
durumundaydı.
En basit çizerinden
en palazlanmış
canlandırıcısına,
Disney Diyarı'nın
çöpçüsü olarak çalışan
yoksul öğrenciden,
beceri sahibi canlandırma
teknisyenine kadar hepsi emeklerini büyük
şefe teslim ediyorlardı.
Çizgi-hikâyelerdeki
yerliler ve yeğenler
gibi Disney'de çalışan
işçiler
de kendi hazinelerini —bedensel
ve zihinsel kaynaklarının
yarattığı
artık değeri—
milyoner Varyemez McDisney Amca'ya teslim etmek zorundaydılar.
Yaşamının son yıllarında
hastalıklı
bir cimriliği
yansıtan anılardan
anlaşılıyor
ki, Walt Amca kendini Miki'den
çok
giderek Barks'ın
cimrisi Varyemez ile özdeşleştirmiştir.
Edebiyat da hazinelerini Disney'in
kasasına
akıtmaya
zorunlu tutulmuştur.
Yıllar
önce Gilbert Seldes'in dediği gibi «efsane
ve mitler madeninde» Disney «tecavüzkâr
soyguncu»
idi. Ünlü
peri masalları
onun olmuştur:
Barrie'nin değil
onun Peter Pan'ı;
Collodi'nin değil
onun Pinokyo'su. Yayım
hakkı
ortadan kalkmış
olan eski yazarların
eserleri bütünüyle onun vicdanına
bağlıyken,
yaşamakta
olan yazarlar da Disney'in sözleşmesi
karşısında yasanın
pek bir işe
yaramadığını
görürler.
Disney'i takdir edenler bile filmini yaptığı
malzemenin yazarlarını
horlamaları
karşısında şok
geçirmişlerdir.
Ama hiç
değilse bir yazar Disney'in ruhsuz zalimliğini
kamuoyu önünde
açıkça sergilemiştir
(7). Tecavüz
gerek sanatsal gerek parasal yönden,
hem psi: kolojik hem de maddidir. Yazarla yapılan
sözleşme
onu ek ka-zançdan,
basım
haklarından
ve başarılı Disney filmlerinin yarattığı
ticarî kaynaktan yoksun kılar. Disney yayım
haklarını
tüm amaçlar
için
çoğu kez önemsiz
bir tutar karşılığında
saklı
tutar (8).
Buna karşılık
sahip olduğu
mülkleri savunmak için kızının
deyimiyle «düzenli bir avukatlar topluluğu»
(9) tutmuştur.
Bunların
görevi,
patenti Disney'de olan herhangi bir karakter, teknik ya da düşünceyi
kullanan bir kimseyi veya kuruluşu izleyip cezalandırılmasını
temin etmekti. Başkalarına
ait onca şeye
sahip çıkmış
bu kişinin kendisinden yapılacak en ufak bir hırsızlığa
bile tahammülü
yoktu.
Hukuk, Disney'i bu tür
aşırmalara
karşı
başarıyla
korumuştur,
ancak son yıllarda
daha da adi bir suçla
.uğraşmak durumundadır
: kutsal karakterlerinin çalınması.
Disney karakterlerini, Disney filmlerini ve
çizgi-hikâye
kitaplarını
aşağılayıcı
ortamlarda kullanan Disney'e bağlı
olmayan kişilerin
sıkı
bir biçimde
izlenmesidir bu. Disney'in tutuculuğunu
alaya alan ve onun çeşitli
çizgi karakterlerini cinsel ilişkiler
içinde resimleyen (10) bir
«yeraltı»
afişinin
basımcısı binlerce dolarlık zarar gerekçesiyle
mahkemeye verilmiştir.
Ve yine Miki Fare'yi uyuşturucu
madde alan bir pozda resimlemeye cesaret eden bir
«yeraltı»
çizgi-hikâye kitabının
çizimcisi
de aynı
nedenle cezalandırılmıştır.
Film ortak bir süreç,
ve temelde bir ekip çalışmasıdır.
İyi
canlandırılmış
bir çizgi-film (karton film) pek
çok
becerinin kaynaşmasını öngörür.
Disney'in uzun süre
halka sunduğu
görüntü,
stüdyonun
büyük,
mutlu ve demokrat bir aile olduğu
düşü,
"aslında
düşük
ücretli çizerlerin
ve renklendiricilerin (daha
çok kadın)
en alt basamaklarda olduğu
ve canlandırıcıların
(tabii ki erkek) yardımcılarından
beş misli fazla kazandıkları
katı
bir hiyerarşik
yapıyı
perdeleyen bir dumandan öte
bir şey
değildir. I3ır
keresinde baş
canlandırıcılardan biri, asistanı adına
bu büyük
ücret farklılığına
itiraz ettiği
için
derhal işten
atılmıştı.
İnsanlar
Disney için
üzerinde
kesin denetim kurması
gereken metalardı.
İyi
bir sanatçı
başka bir işyerinde
çalışmak
üzere stüdyodan
ayrılırsa,
Disney onu kendisini soyan bir hırsız
olarak değilse
bile soymaya kastetmiş
biri olarak düşünür
ve asla bağışlamazdı. Otoriter baba imgesiydi Disney ve gençliğin
başkaldırısını
cezalandırmakta
son derece atikti. Ancak savaş
sonrası
yıllarda
ün, varlık,
ve güç
kazandıkça en masum işçisi
bile onu baba imgesi olarak değil bir zengin amca olarak görmeye başladı.
Çalışanların ona karşı
birleşmeleri,
meşru
otoritesini çökertme
çabasından
başka bir şey
değildi.
Disney stüdyosunun
üyeleri
AFL-ClO'ya
bağlı
(Amerika'da işçilerin
yalnız
siyasal bilinçlenmelerini
engellemek için
değil
aynı zamanda ekonomik mücadelelerini bile dizginlemek
üzere
kurulmuş,
yönetiminde Mafia'nın parmağı
olduğu
öne
sürülen
işçi
sendikaları
konfederasyonu-ç.)
bağlı bir sendikaya katılmak istediklerinde, onları kovup Komünist
ya da komünist
yanlısı
olmakla suçladı. Daha sonraları,
McCarthy döneminde,
önceden
yanında
çalışmış
birinin «komünizm»
sucundan yargılanmasında
FBI ve HUAC (Amerikan-lık-dışı
Eylemler Komitesi) ile işbirliği
yaptı.
1935'te Milletler Cemiyeti'nin
(Cemiyet-i Akvam) Miki Fa-re'yi
«Uluslararası
İyi
Niyet Simgesi»
olarak tanımasından
bu yana Disney siyasî
bir kişiliğe bürünmüş
ve her zaman hükümet
yardımına
güvenebilmiştir.
II.
Dünya
Savaşı,
şirketin
gelirinin yarısını sağlayan
kârlı
Avrupa pazarının kapılarını
kapayınca, ABD hükümeti
Disney'in Latin Amerika'ya yönelmesine
yardımcı
oldu. Yine Washington sayesindedir ki, stüdyoyu
felce uğratma
yolundaki grevin çözülmesi
hızlandırılmış
ve Disney'e, tam iflasın
eşiğinde olduğu
bir anda savaş
süresince
temel dayanağı
olan propaganda filmleri yapma görevi
verilmiştir.
Sonradan Latin Amerika İşleri
Koordinatörü
olan Nelson Rockefeller, Disney'in bu yarımküreye
bir «iyi-niyet
elçisi» olarak gidip Nazi propagandasına
karşı
savunmasız
olan kalpleri ve zihinleri kazanmak için
bir film yapmasını
sağladı.
Merhaba Dostlar adlı
bu film Disney için
büyük
reklam olmasının yanı
sıra
Latin Amerika için
bugün
de geçerli olan bir diplomatik ders olarak hizmet
gördü.
«Elçi» Disney ve sanatçılarını
kıtayı
dolaşırlarken
gösteren
gezi filmi, yer yer Brezilya, Ar|antin, Peru ve
Şili'deki
«yaşamı»
ABD'nin görmek
ve yerel halka göstermek
istediği
gibi tanıtan
sahnelerle doluydu. Komik papağanlar,
neşe
dolu sambalar, lüks
plajlar ve akılsız
çobanlarla simgeleniyordu bu yaşam
ve (ilkellerin bile çağdaş olabileceğini
göstermek
üzere)
küçük
bir Şili uçağı
tek bir turistin tebrik kartını
yerine ulaştırabilmek için
And dağlarını aşma
tehlikesini göğüslüyordu.
Latin Amerika'nın
bir dizi kartpostal görüntüsüne
indirgenmesi Üç
Silahşörler
filminde yineleniyor ve
dünyanın
o ucunda geçen
çizgi-hikâyeleri
yayıyordu.
Ekonomik
çöküntü boyunca Miki Fare ve üç küçük
Domuzcuk gibi Disney'in beğenilen
ürünleri eleştiriciler
tarafından
büyük güçlükler
karşısında
cesur iyimserliğin
simgeleri olarak karşılandılar.
Disney, ürünlerinin belli bir siyasî içerik
taşıdığına
sürekli olarak karşı
çıkar
ve (masumiyetinin kanıtı
olarak) kendisini sempatik bulanların
siyasî
ideolojilerinin farklılığına
dikkati çekerdi.
Miki «Cinlilerle
Japonların
üzerinde
aynı
görüşe
sahip oldukları
tek konudur»
derdi. «Bay
Mussolini, Kral George ve Başkan
Roosvelt»
hepsi Miki Fare'ye bayılıyordu
ve eğer
Hit-ler aynı
kanıda değilse
(Nazi propagandası
Disney'inki de dahil olmak
üzere
bütün
fareleri pis yaratıklar
olarak gösteriyordu)
«Hıh» diye içerlerdi
Walt ve şöyle
derdi: «Miki
bir gün
Bay Adolf Hitler'i boğulmaktan
ya da başka
bir felâketten
kurtaracak. Bekleyin ve görün.
İşte
o zaman Bay Adolf Hitler nasıl
da utanacak!»
(11). Oysa savaş
gelip çattığında
Disney, Miki'yi Hitler'i kurtarmak yerine batırmak
için
kullanıyordu.
Miki silahlı
kuvvetlerin maskotu durumuna geldi
ve Avrupa'daki savaşın
en önemli
olayı
Normandiya çıkartmasının şifre
adı
Miki Fare oldu.
Disney'in savaş
sırasındaki sayısız
propaganda filmleri arasında
üzerinde
en fazla tartışılanı
ve belki de en önemlisi
Hava Kuvvetleri ile Zafer'di. Disney'jn kendi girişimiyle
çekilen
filmdeki amaç
Binbaşı
Alexander Seversky'nin kalabalık
yerleşim
merkezlerini de içeren
stratejik bombalamanın
«etkinliği»
(yani, verilen hasar/maliyet oranı) teorisini desteklemekti. Dresden ve Hiroşima
suçlarımızı
Disney'e yüklemek
haksızlık
olur ama belirtmemiz gerekir ki daha o zaman bir film eleştiricisi
Disney'in «keyifli
toplu katliam düşleri»
karşısında şok
geçirmişti
(12). Bu filmin yapımcısının
sonraları
Vietnam'da büyük
çapta stratejik ve korku verici bombalamaları
öneren
Goldwater ve Reagan gi-bilere
mali yardımda bulunması
son derece doğaldır.
Disney'in 1964'te (Başkanlık
seçimlerinde-ç)
Goldwater'i desteklemesi varlıklı
bir tutucunun davranışından
farklıydı.
Johnson tarafından
Başkanlık
özgürlük Madalyası
verilirken Goldvvater rozeti
takacak kadar ileri gitmişti.
Ve 1959'daki başkanlık
secim kampanyası sırasında işçilerini
Cumhuriyetçi Parti'den olsunlar olmasınlar
Nixon'un kampanya fonuna para vermeye zorlayacak kadar da küstahtı.
Disney değişen
kültürel
havaya ayak uydurmayı
iyi biliyordu. Savaş
sonrasının
Miki'si
«doğru»ydu, tıpkı ABD gibi ve yine onun gibi dünyanın
jandarması kesildi. Vakvak
çizgi-hikâye
alanında
onun yerini alıyordu.
Yeni bir çağa
uygun, yeni bir mizahı
temsil ediyordu Vakvak: 1930'larda Miki'nin olduğu
gibi cesaret ve zekâ
simgesi değil,
servet ve üne
erişme
çabaları
sürekli
olarak başarısızlığa
uğrayan
bir kişi,
yenilginin kahramanca örneğiydi.
Böyle
bir karakter kapitalizm çağına,
(yayın
organlarının
tanıttığına
göre)
şaşalı
bir zenginliğin
Varyemez Amca gibi
şanslı ve acımasız bir rakibe sunulduğu oysa oyunu
kaybeden
şanssızların
önünde
fırsat ve bolluğun yem gibi sallandığı
çağa
uygundu.
Ama Vakvak ailesinin yükselmesi
Miki'nin sihrini kaybettiği anlamına
gelmez. Time dergisi Afrika'nın
en karanlık köşesinde,
Belçika
Kongo'sunda «Mikimus»
diye çığrışan
bir grup ürkmüş
yerliyle karşılaştığını
bildirdi. «Büyüsü
etkisini kaybetmiş
ve darda kalınca
birkaç
iğne
iplik oynatmayla, dünyayı
büyüsü
altında
tutan, gücü
sonsuz, büyük
büyücü
Walt Disney'in tanıdık ruhunu yardıma
çağıran»
(13) bir yerli büyücüden kaçıyorlardı.
Time dergisi de yerlileri çizgi-hikâyelerdeki
aşağılanmış
görünümleriyle
yansıtıyordu.
Bu arada,
ana
ülkede Disney'in beyaz büyüsü değişik bir
çizgi-hikâye türünün
kara büyüsüyle tehdit ediliyordu.
«Dehşet
hikâyeleri»nin
fazlalığı,
bu hikâyeleri
cinsel ayıbın,
sadizmin ve her tür
fiziksel vahşetin arenası
olarak gören ABD'de ve Avru-pa'daki
tüm
ahlâkçıların,
eğitimcilerin
ve çocuk
psikologlarının
katı
gözlemleri
altına
girmesine ve çizgi-hikâye
kitapları
sanayiinin büyük
bir bölümünün
itibar kaybetmesine yol açtı
(14).
Tabii Disney sadece ahlakî
açıdan
hasarsız
olarak değil,
tam bir zafer içinde
çıkmıştır bundan. Resmî olarak zararsız
çizgi-hikâye
örneği
ilân
edildi. Şimdi
artık
Bay Temiz, Bay Uygun, Bay Masum'du hem de hızla
yozlaşan
bir kültürün
içinde.
Kaliforniya Eyaleti Halk Eğitimi
Müfettişi
Dr. Max Raffetry gibi en gerici resmi eğitimciler onun
«yüzyılın
en büyük
eğitimcisi»
olduğunu
duyurdular (15). Bu arada Disney her zaman yaptığı
gibi (üniversitelerden
aldığı onur
ünvanlarına karşın)
«eğitim»,
«bilgelik»,
«sanat» gibi kavramları ve birilerine bir
şeyler
«öğrettiği»
düşüncesini
yermeye devam etti.
Halk arasında
Disney miti yalnız
ürünleri ile değil
aynı
zamanda kendi kaleme aldığı
özgeçmişi
ve kişisel
anlatımlarıyla
örülmüştür.
Disney, kişiliğini hiç
bir zaman işinden
ayırmamıştı. Abartarak anlatmayı sevdiği
yaşamına
yön veren bazı
olaylar, yazılan
özgeçmiş
hikâyeleri
ve röportajlar
halkın
Disney ve Disney Şirketi
imajına
katkıda
bulunmuşlardır. Bu imaj bireylerin kendi imajlarıydı
aslında ve üstün
bir Kuzey Amerikalı
imajını
oluşturuyordu. Seyircilerinin büyük
bir bölümü kendi yaşamlarını
onun düşündüğü
gibi düşünürler. Onun masumiyeti onların
masumiyetidir; onun gerçeği
kabul etmeyişi
onların kabul etmeyişleridir;
onun saflığı
istemesi onların
saflığı
istemeleridir. Bekleyişleri
onunki ile aynıdır;
onlar da onun gibi yaşama
yoksul olarak atılmışlar
ve varlıklı olmak için
çok
çalışmışlardır. Eğer
o varlık
sahibi oldu da onlar olamadıysa,
eh, şans
onlara gülmemiştir.
Walter Elias Disney 1901'de
Şikago'da
doğdu.
Dört
yaşındayken,
marangoz ve küçük
yapı
müteahhidi olarak çalışan
babası
yeterli kazanç
sağlayamadığı
için Missouri'de Marcelıne yakınında
bir çiftliğe
taşındı. Sonraları
Walt, bu çiftlikteki
yaşamını yüceltip
onu kötü
dünyadan bir kaçış
olarak, bir çeşit
cennet gibi anımsayacaktı
çünkü babasının
«erkek
çocukların
belli bir yaşa
geldiklerinde büyük
kentin kokuşmuş etkilerinden uzaklaştırılıp
kırların
sağlıklı havasına
getirilmeleri gerektiği»
düşüncesini
paylaşıyordu
(16). Ancak dört
yıl
başarısız
çiftçilikten sonra Elias Disney toprağını sattı
ve aile kente döndü
— bu kez Kansas City'ye. Okuldaki
çalışmalarına ek olarak sekiz yaşındaki
Walt babası
tarafından
gazete dağıtıcısı
olarak zor ve ücretsiz
bir işe
koşuluyordu.
Sabahları
üç
buçukta kalkıp
saatlerce karanlık,
karlı
sokaklarda yürüyordu. Bunların
anısı
bütün yaşamı
boyunca peşini
bırakmadı. Babası
onu sebepsiz yere kayışla
dövmek
alışkanlığı
edinmişti. Walt «onu
eğlendirip,
mutlu kılmak
için» sesini soluğunu
çıkarmazdı.
Bu cümle çocukluğunun
ezici gerçeğiyle
yüz yüze
gelmemek için
bir yetişkinin
bilinçli
çabasını
getiriyor akla.
Dorfman ve Mattelart'ın
gösterdikleri
gibi Disney çizgi-hi-kâyelerinde
çocuk,
gerçekten
yetişkinin
endişeleri
için
bir maske, yetişkinin
bir öz
imgesidir. Çoğu
eleştirmen Disney'in çocukluk ruhunu ve sorunlarını
ya da «gerçek
çocuğu»
pek az hatta hiç
anlamadığı
görüşünde
birleşirler.
Ve Disney cinsellik ve
çocuk
gerçeğinden
kaçtığı
kadar doğadan
da kaçıyordu.
Dünyanın
en tanınmış
doğa
filmlerini yapan, çalışmaları doğal
köylü
yaşamının
saflığına
dönüşe
duyduğu
özlemi
dile getiren bu kişi
kent dışına
gitmekten bile kaçınırdı. Evinin bahçesi
demiryolu rayları
ve kalaslarla doluydu (büyük
yan uğraşıydı bunlar). Doğayla
yalnızca
onu ehlileştirmek,
denetim altına
almak ve temizlemek üzere
ilgilenirdi. Disney Diyarı
ve Walt Disney Dünyası
onun, çevresini tümden
denetim altına
alma özleminin
anıtlarıdır ve yaşamının
sonunda Kaliforniya'nın
Mineral King'deki el değmemiş
en güzel dağlarının
büyük
bir bölümünü
35 milyon dolarlık
yatırımla büyük
bir eğlence
parkına
dönüştürmeyi
tasarlıyordu.
Hayvanların
veya yabanlığın
insana benzemeyen özel
yönlerini
dikkate almazdı,
doğayla,
yalnızca
onu insanlaştırmak üzere
ilgiliydi.
Zekâsının
ve yaratıcılığının «toprak
anadan fışkırdığını»
(19) öne sürmeyi
severdi. Doğa
zekâsının, zekâsı
da servetinin kaynağıydı
ve serveti tıpkı doğanın
bir ürünü
olan mısır
gibi büyü-yordu.
Peki bu altın
mısır tarlasını
bereketlendiren neydi? Dolarlar.
«Dolarlar»
derdi, Disney, Varyemez'e yaraşır
bir biçimde,
«dolarlar
gübre
gibidir, her şeyi-büyütürler»
(20).
Bu arada, gerçek
dünyada
«vahşiler»
karşı-savaşlarını
ver-mekteler.
(1) Bkz., Herbert Schiller ve Dallas
Smythe, «Şili: Kültürel Sömürgeciliğe Son», Soclety, Mart 1972, s. 35 - 39,
61. Ayrıca bkz., David Kunzle, «Yeni Şili Sanatı: Devrim Sürecinde Duvar
Resimleri, Afişler ve Çizgi - Hikâye Kitapları», Siyasetin Hizmetindeki
Sanat ve Mimari adlı kitapta, derleyen: Henry Mitton ve Linda Nochlin.
(2)
El Mercurio, (Santiago, Şili), 13
Ağustos 1971. Aşağıdaki bölüm kitabın Şili baskısının 80 - 81. sayfalarında
yer alan yazının kısaltılmış şeklidir : «Halk Birliği hükümetinin
amaçlarından biri de genç: nesil arasında yeni bir anlayışın yaratılması
olduğu görünüyor. Bu amaca ulaşmak için, tüm Marksist toplumlarda olduğu
gibi, yetkililer eğitime ve reklam alanına el atıyorlar ve kendi
çıkarlarına uygun çeşitli doğrular oluşturuyorlar.
«Hükümete karşı sorumlu kişiler, bu
amaca ulaşmak için eğitimin de düzenlenmesi gereken yollardan biri olacağını
savunuyorlar. Öğretim yöntemlerine, ders kitaplarına ve propaganda aracı
olmak istemeyen geniş bir öğretmen kesiminin tutumuna karşı sert
eleştirilerde bulunuyorlar.
«Henüz olgunluğa erişmemiş ve karşı
karşıya kaldıkları gizli, yasa dışı ideolojilerin farkına varamayacak kadar
küçük olan okul çocuklarının zihniyetlerinin değiştirilmesine verilen önem
bizleri şaşırtmıyor.
«Ayrıca, genç zihinlere usulca
yaklaşmanın başka yollarını da buldular: Marksist militanlar oldukları
kanıtlanmış Şilili ve yabancı sadık edebiyat danışmanlarının yönetiminde,
Devlet Yayınevi Quimantu'da dergi ve kitaplar yayınlıyorlar.
«Belirtmemiz gerekir ki, gençlerin
dinlenme ve eğlence araçları bile, dünya edebiyatının kutsal kişilerinin
ününü yıpratmayı ve aynı zamanda Halk Birlıği'nin propaganda uzmanlarının
uydurduğu örnekleri- yaygınlaştırmayı amaçlayan bu gelişmenin dışında
tutulmamıştır.
«Belli bir süreden beri sahte
toplumbilimcileri, düşünce sömürgeciliğinin aracı olduklarını ve son derece
yıkıcı olduklarını öne sürdükleri, dünyanın her bir yerinde satılan bazı
çizgi - hikâye kitaplarının aleyhinde anlamsızca bağrışıyorlar.
«...Acemice yapılmış propagandayı
ana - babalar benimsemeyeceğinden, ilerde Marksist yollara
yöneltilebilmeleri için, özellikle çocukların beyinleri sistemli bir özenle
adım adım yıkanıyor.
«Gençlik edebiyatı da, aynı zamanda
ana - babaların da ideolojik öğretilerle beyinlerinin yıkanması için
sömürülmektedir. Bu amaçla yetişkinlere yönelik özel ekler hazırlanmıştır.
Devletin, yabancı kişilerin işbirliği ile bu tür girişimlere kefil olması
tamamen Marksist uygulamayı yansıtmaktadır.»
Bu yazının yayımlandığı El Mercurio gazetesinin
CIA tarafından desteklendiği artık
bilinmektedir: «Yaklaşık olarak CIA'nm buna yönelik fonlarının yarısı (bir
milyon dolar) muhalif basına, özellikle de önde gelen günlük gazete El
Mercurlo'ya aktarılıyordu». Time dergisi, 30 Eylül 1974, s. 29.
(3)
1973 Ağustos'u 2 oya
karşı 32 oyla UNESCO Şili'de kitap yakma olayını protesto etme kararı aldı.
Bu iki oy ABD ile Milliyetçi Çin'e aittir.
(4)
Şirketin 1973 «Yıllık
Raporu»nda ne çizgi - hikâye kitaplarından ne de gazetelerde çıkan
serilerden söz edilmektedir. Büyük bir olasılıkla bunlar «Yan Faaliyetler»
bölümünün yüzde 17'sini oluşturan «Yayımlar» alt - bölümünde yer alıyorlar.
Karakter Ticareti ve Müzik ve Plak gelirlerinin önemli bir yer tuttuğu (her
biri yüzde 27) bu bölüm, faaliyetlerini
. dört yıl öncesine oranla yüzde
228 artırarak, 385 milyon olan toplam birleşik gelirleri yüzde 10 oranında
artırmıştır.
Disney'in çizgi - hikâyelerine ilişkin, basından derlediğimiz şu veriler
ilginç niteliktedir :
Disney çizgi - hikâyelerinin 50 ülke
ve 15 ayrı dilde toplam aylık baskısı 1962 yılında 50 milyona ulaştı.
(Newsweek dergisi, 31 Aralık 1962, s. 48-51). Dil sayısı şimdi 18'e
çıkmıştır: Arapça, Çince, Danimarkaca, Fransızca, Hollandaca, İngilizce,
Fince, Almanca, Ibranice, İtalyanca, Japonca, İsveççe, Norveçce, Portekizce,
Sırp - Hırvatça, İspanyolca, Si-yamca, Flamanca. (Time dergisi, 27
Aralık 1954, s. 42). 26 ülkede tek bir hikâye kitabının en az 30 milyon
nüshası satın alınıyordu. (5). Bu tür baskı değişiklikleri daha belirgin ve
şaşırtıcı kültürel tercih farklılıklarını sergileyebilir. Örneğin, bir
öyküde yer alan ördeklerin yoksullara armağanlar almaya çalıştıkları
gerçekçi yoksulluk sahneleri İsveçlileri rahatsız etmiştir. Yayıncılar bu
tür sahneleri çıkartarak hikâyeyi neredeyse anlaşılmaz hale getirmişlerdir.
Milliyetçi Çin gibi tamamen değişik
kültürel gelenekleri olan bir ülke Disney hikâyelerini hiç bir zaman
oldukları gibi kullanmaz ve sevilen karakterlerin hemen hemen tüm
özelliklerini değiştirir. Böylece Vak-vak Amca küçük yeğenleri tarafından
sözü dinlenen ve takdir edilen, sorumluluk sahibi, örnek bir büyük olur
çıkar.
(6)
Davidl Low,
«Leonardo da. Disney», New Republic'de, 5 Ocak 1942, s. 16-18, Aynı
dergide bir kez daha basılmıştır, 22 Kasım 1954.
(7)
Zikreden Schickel,
a.g.e., s. 297.
(8)
Bkz., Bill Davidson,
«Görkemli Walt Disney», Saturday Evenlng Post, 7 Kasım 1964. s.
67-74.
(9)
Diane Daisy Miller.
Walt Disney'in Hikâyesi, New York, 1956, s. 139 ve devamı.
(10)
Bkz.. David Kunzle.
ABD'de Protesto Afişleri, tablo 116.
(11)
Zikreden Schickel,
a.g.e., s. 132.
(12)
Schickel, a.g.e., s.
233.
(13)
Time dergisi, 27
Aralık 1954. s. 42.
(14)
Bkz., Frederic
Wertham, Masumun Baştan Çıkarılışı, 1954.
(15)
Schickel, a.g.e., s.
298.
(16)
Zikreden Schickel,
a.g.e., s. 35.
(17)
Schickel, a.g.e., s.
48.
(18)
Kızının bu konudaki
sözleri yinelenmeye değer (Miller, a.g.e., s. 98) : «Babam büyük bir satış
kabiliyeti olan genç bir köylüydü. Bana kendisini böyle betimledi...
Kendine güvenen bir duygusaldı... fakat annemle evlenişini anlatırken
duysanız, onun çıkar peşinde olduğunu sanırdınız.». Evlenme teklifi şöyle
olmuştu : «Önce hangisini almalıyız dersin, araba mı, yüzük mü?». Yüzüğü
aldılar ve de ucuza çünkü çalınmış olması mümkündü. Look dergisine göre (15
Temmuz 1955, s. 29) «Lillian Bounds'a o kadar az para öderdi ki, bazen
verdiği çek bozdurulmaya bile. değmezdi».
(19)
Time dergisi, 27
Aralık 1954, s. 42.
(20)
Newsweek dergisi, 31
Aralık 1962. s. 48 - 51.
(21)
Peter Blake,
Architectural Forum için yazdığı bir makalede, Haziran 1972. (Altını çizen -
D.K.) |